İngiltere’nin Enerji ve İklimden Sorumlu Devlet Bakanı Chris Huhne, “Bıçak sırtı bir durumdayız, iyi bir sonuç da çıkabilir, araba kazası da olabilir” diyor Cancun’daki iklim zirvesiyle ilgili olarak. Bolivya’nın solcu Devlet Başkanı Evo Morales ise, “Dünya Ana” olarak adlandırılan Dünya’yı korumak için gelişmiş ülkelerin seragazı salımlarını ciddi oranda azaltmaları gerektiğini söylüyor. Morales, “Artık yılda 300 bin insan kuraklık, sel baskını, çölleşme, fırtına ve yükselen deniz suyu seviyesi dolayısıyla ölüyor” derken bu ölümleri kapitalizmin sebep olduğu soykırım olarak niteliyor: “Ya Dünya Ana ölecek ya da kapitalizm.” Bolivya, başka ülkelerin taleplerinden daha radikal bir talepte bulunuyor ve gelişmiş ülkelerin seragazı salımı seviyelerinin 2017’de 1990’lardaki seviyelere çekilmesini istiyor. İklim değişikliğinin kapitalizmin yarattığı krizlerden biri olduğunu söyleyen Morales, kapitalizme karşı çıkılmadıkça hiçbir küresel sorunun çözülemeyeceğini belirtiyor. Morales, haksız sayılmaz...
Çevre ve WikiLeaks
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği konusunda sorumluluk alma noktasında elini taşını altına koyması amacıyla Cancun’da iki haftadır süren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 16. Taraflar Konferansı, WikiLeaks bombardımanıyla aynı tarihe denk gelmesi açısından gerek dünya medyasında gerekse Türkiye gündeminde yeterince yer bulamadı. Ancak, WikiLeaks belgelerinde çevre ve küresel iklim meselelerine ilişkin azımsanmayacak gizler de ortaya çıktı. Örneğin, geçen yıl Kopenhag’da yapılan Küresel Isınma Zirvesi’nde final bildirisine destek için ABD’nin bazı ülkelere maddi yardım teklif ederken bazılarını da tehdit etmiş olması gibi. Ya da iklim değişikliğiyle ilgili yapılan binlerce yazışma ve belgenin şu anki teorilere uymayan bilgilerin gizli tutulduğunu göstermesi gibi.
Umutlar yine başka bahara kaldı
Cancun’daki zirvenin amacı, 2012’de sona erecek Kyoto Protokolü’nün yerini alacak bağlayıcı bir anlaşma için uzlaşma sağlanmasıydı. Ancak, yine ülkeler topu birbirine atarak sorumluluk almaktan kaçıyor. Geçen yıl Kopenhag’da uzlaşma konusunda başarı sağlanamamıştı, ancak Cancun’dan da emisyonların sınırlandırılmasına yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir anlaşma çıkmadı. Meksika’daki zirve kilit konularda uzlaşma ümidiyle açıldı, ancak çeşitli bloklar arasındaki derin görüş ayrılıkları yine gözden kaçmadı. 194 ülkeden delegenin yer aldığı zirvede, küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulabilmesi için küresel karbon emisyonlarının 2050 itibariyle yarıya indirilmesi tavsiyesi temel alınmıştı. Kopenhag’da, gelişmekte olan ülkelere 2012’ye kadar 30 milyar dolar yardım ve 2020’ye kadar yıllık 100 milyar dolarlık bir fon oluşturulması sözü verilmişti, bunlar Cancun’da tekrar gündeme getirilerek final metnine sokuldu. Bu bazı ajanslardan uzlaşma haberi olarak geçildi. Buna uzlaşma değil, Kopenhag’dan bir adım öteye ayak sürüme denebilir ancak.
Özellikle gelişmekte olan ekonomiler iklim zirvelerinde hep aynı teraneyi çalıyor, bir nevi kirletme hakkını savunuyor. Kalkınıyor olmayı bir özür olarak kullanıyorlar. Tabii, dünyayı en çok kirleten ABD, Çin, Hindistan gibi ülkelerle kıyaslandığında bu ülkelerin atmosfere bıraktığı karbon miktarı çok düşük oranlarda. Ancak, gelişmekte olan ülkelerin bu inatçı tavırları gelişmiş ülkeler için önemli bir koz haline geliyor. Dolayısıyla iklim mücadelesi böylesi bir kısır döngüye kurban oluyor. Beklentiler 2011 sonunda Güney Afrika’da yapılacak zirveye bırakılıyor.
Türkiye iklim müzakerelerinin neresinde
İklim müzakerelerinde Türkiye nerede duruyor diye baktığımızda, Türkiye’nin bu konularda esamisinin bile okunmadığını görüyoruz. Türkiye, bu tartışmalarda aktif olarak yer almıyor, 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne Şubat 2009’da imza atarak anlaşmaya taraf olan en son ülkeler sıralamasında başa güreşmişti. 2012’de sona erecek Kyoto Protokolü yerine geçecek anlaşmanın tartışıldığı Kopenhag’daki müzakerelerde Türkiye’den belirli bir ekonomik refah seviyesine erişmeden seragazı emisyonlarını azaltmasının beklenmemesi ve emisyon artış hızında azaltım stratejisi izlenmişti. Aralık 2009’dan bu yana Kopenhag Mutabakatı’na katılan 140 ülke içinde de Türkiye yer almadı.
Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı çalışma, iklim değişikliğiyle mücadelede Türkiye’nin kaçak güreştiğini ortaya koyuyor. Türkiye’nin iklim değişikliğiyle ilgili ulusal vizyonu, “iklim değişikliği politikalarını, kalkınma politikalarıyla entegre etmiş, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını arttırmış iklim değişikliğiyle mücadeleye ‘özel şartları’ çerçevesinde aktif katılım sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle refahı vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğuyla sunabilen bir ülke olmak” olarak özetleniyor. Hedefe özel şartlar şerhini koyan Türkiye’nin perspektifleriyle mevcut politikaları da uyumsuz. Türkiye, yenilenebilir enerjideki sahip olduğu büyük potansiyele rağmen gerekli adımları atmıyor.
2008’de enerji talebinin yüzde 92’si fosil yakıtlardan (yüzde 32 doğalgaz, yüzde 30 petrol, yüzde 30 kömür) oluştu. Rüzgârda 48 bin MW olan teknik potansiyelin sadece 1000 MW’ı kullanılıyor. Güneşin payı yüzde 1,5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Teşvik Kanunu ise henüz Meclis’ten geçmedi. Türkiye’de yapım ya da planlama aşamasında olan dünyadaki karbondioksitin en büyük sorumlusu ve en kirli fosil yakıt olan kömürle çalışacak 47 yeni kömürlü termik santral var. Uluslararası müzakerelerde bağlayıcı kararlar çıkmadığı sürece Türkiye özel koşullarını bahane ederek iklim değişikliğine karşı etkin bir mücadele vermekten kaçınacak gibi görünüyor. Fosil yakıtlara dayalı bir enerji sistemi ve doğal kaynakların özensiz kullanımına dayalı bir model gelecekte iklim değişikliğine uyumun maliyetini de yükseltecek.
Ne diyordu özgürlük mücadelesi veren Şilililer: El pueblo unido, jamas sera vencido –Birleşmiş halklar asla yenilmeyecek. Sosyalist akım, bu şarkıyı kapitalizm altında ezilenlerin simgesi olarak görmüştü. Şimdi, Bolivya’dan Toprak Ana’nın haklarını koruyacak yeni bir sosyalizm çağrısı yapılıyor. Allah herkese Bolivya’daki gibi iklim mücadelesine sağduyulu siyasetçiler versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder