Birkaç aydır sürekli komşumuz Yunanistan’ın batma aşamasında olduğunu konuşuyoruz. Ülkenin 300 milyar avro civarında bir kamu borç stoku mevcut. Rakam ülkenin yıllık gelirinin yüzde 120’sine eşit. Borcu döndürmek ve zaman içinde azaltmak için para nereden bulunacak, belli değil.
Bu durum uluslararası piyasaların hem Yunanistan’ın da dahil olduğu ortak para birimi avroyu yerden yere vurmasına hem de Yunanistan’ın uluslararası mali kuruluşlardan dayak yemesine neden oluyor.
30 yıldır cepten yedi
AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF üçlüsünden oluşan uzmanlar heyeti, geçen hafta Atina’da gerçekleştirdikleri temasların ardından Yunanistan’ın borç krizinden çıkış planını yetersiz buldular ve Yunanistan’ın 2010 bütçe açığı hedefini tutturabilmesi için 4,5 milyar avro ek tasarruf tedbiri almasını istediler. Tabi, tüm bunlar, bugün ortaya çıkmış bir durum değil...
Yunanistan, AB’ye üye olduğu 1981’den beri yani yaklaşık 30 yıldır AB’nin yapısal fonlarından faydalanıyor. 30 yıldan sonra bugün bile yılda ortalama 3 milyar avro gibi bir para alıyor.
Bütçe açığı GSYİH’nın yüzde 12,7’si, AB kriterini dörde katlamış durumda. Hükümet bir yıl içinde bunu yüzde 8,7’ye, 2012’de de Maastricht Kriteri olan yüzde 3’e çekmeyi hedefliyor. Yani imkânsızı istiyor.
Halk sokaklara döküldü
Başbakan Yorgo Papandreu’nun vergi artışları, kamu harcamalarında ciddi kesintiler, kamuda çalışanların maaşlarının dondurulması gibi halkın hiç hoşuna gitmeyen önlemlerden oluşan acı reçetesi, sendikal anlamda iyi örgütlenmiş meslek kuruluşlarını neredeyse her gün sokağa döküyor.
Geçen hafta yapılan bir günlük grevle ülkede neredeyse hayat durdu.
Papandreu’nun acı reçetesi memur maaşlarından yüzde 5,5 azalma, yüksek maaşları dondurma, KİT yönetici maaşlarında yüzde 50 kesinti, memur maaşında tavan 2000 avro, 2010’da memur alımı yok, emekliye ayrılan her beş memurun yerine sadece bir yeni memur, sosyal güvenlik ve askerî harcamalarda yüzde 10 azalma öngörüyor.
Tabii, işin en can alıcı kısmı da burada başlıyor. Zira, Yunanistan için tam bir memur cenneti diyebiliriz. Türkiye’de toplam çalışan nüfus 22 milyon civarında ve bunun yüzde 13’ü kamuda çalışıyor. Bu da 3 milyon kadar memur ve sözleşmeli demek.
Memur cenneti mi cehennemi mi
Peki, 11 milyonluk Yunanistan’da ne kadar memur var dersiniz? Komşuda çalışan nüfus 4,5 milyon kadar. Bunun yüzde 35’i kamuda çalışıyor, bu da 1,6 milyon kişi demek. Türkiye’den yedi kat küçük komşudaki memur sayısı Türkiye’dekinin yarısı kadar. Kişi başına düşen milli gelirin 23 bin avro olduğu ülkede 200 bin avro üzerinde gelir beyan eden sadece 3000 mükellef var. Bu hesapla, ülkede kaçırılan verginin oranını hayal etmek çok da zor olmasa gerek...
Cehennemin kapısını rüşvet açar
Yunanistan’da iş yapan ve çeşitli devlet ihalelerine giren bir işadamının anlattıkları da, zaten işin vahametini tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Memur cenneti dediğimiz Yunanistan aynı zamanda bir memur cehennemine de dönmüş durumda.
Ülkede enerji, bayındırlık, altyapı, telekom ve savunma gibi büyük kapasiteli dev ihaleler hâlâ devletin kontrolünde yapılıyor.
Bu durumu fırsat bilen devlet memurlar da, kendilerine müthiş bir rüşvet çarkı döndürülen dev bir imparatorluk kurmuş.
Dolayısıyla ister istemez, ülke devletle iş yapanların cehennemi haline gelmiş. Cehennemin kapılarını açan tek şey ise, rüşvet.
Yunanistan’da neredeyse her şey rüşvetle yapılıyor. Daha çok enerji ihalelerine giren bu işadamının anlattığına göre, ihalelere az sayıda şirket işleri önceden paylaşarak giriyor, memurlar da onların ortakları oluyor. Enerji alanında hemen hemen her işte rüşvet ve şantaj çarkı dönüyor. Hatta medyanın da bu işin içinde olduğunu ekliyor.
Avrupa Birliği, Yunanistan’ı ciddi anlamda şu sıralar adam etmeye çalışıyor, işi epeyce sıkıya almış durumdalar.
Devlet kurumlarında çok ciddi bir temizlik yapılması gerekiyor.
Ancak, AB’nin işi çok zor, tüm kurumların bünyesine, kılcal damarlarına kadar işlemiş bu yapıyı baştan sona temizlemek çok emek ve vakit alacak gibi...
Temizlik öncesi fırsatçıları
Şu sıralar dünyanın önde gelen Fransız enerji ve taşımacılık şirketlerinden Alstom, bu temizlik öncesi Yunanistan’da ihale alma peşindeymiş.
Bu arada, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Yunanistan’ın ‘adam edilmesi’ sürecinde, Yunanistan’a AB’den akacak paralarla ilgili sürekli denetim yapılması gerektiği vurgusu yapıyor. Tabi, geçmiş yıllarda Alman Siemens’in yüzyılın en büyük yolsuzluk ve rüşvet skandallarından birine imza attığını söylemeden geçmemek lazım. Siemens Yunanistan, bir rüşvet fonu oluşturmuş, 1998-2005 yılları arasında ülkedeki politikacılara ve iş yaptığı şirketlere 12 milyon avro para dağıtmıştı. Bu paranın çoğu, o dönem muhalefetteki PASOK ve iktidardaki Yeni Demokrasi partilerine verilmişti. Rüşvet skandalında en ciddi yolsuzluklardan biri, 2004 Olimpiyat oyunları ile ilgili ihalelerde yaşanmıştı. Yunanistan’daki son seçimlerde Siemens meselesi ve rüşvet skandalı, karşılıklı propaganda malzemesi olarak kullanılmıştı.
Bu işadamına göre, eski köye yeni adetlerin gelmesiyle, devlet harcamalarındaki kısılma, oligopolik yapıdaki Yunanistan’da devletten beslenen bu şirketlere yansıyabilir ve bunların hızlı bir şekilde küçülmesi beklenebilir.
Bizim hukuk, demokrasi ve insan hakları mücadelemizin başka bir boyutu şimdi komşuda yaşanıyor. Albaylar cuntası temizliğini yıllar önce bitiren, ancak başka bir alanda aynı beceriyi gösteremeyen ve şimdi onun mücadelesini veren Yunanistan’la ne kadar çok benzediğimizi bu son olaylarla bir kez daha gördüm...
Ne diyelim Allah hepimizi muvaffak etsin!
Bu durum uluslararası piyasaların hem Yunanistan’ın da dahil olduğu ortak para birimi avroyu yerden yere vurmasına hem de Yunanistan’ın uluslararası mali kuruluşlardan dayak yemesine neden oluyor.
30 yıldır cepten yedi
AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve IMF üçlüsünden oluşan uzmanlar heyeti, geçen hafta Atina’da gerçekleştirdikleri temasların ardından Yunanistan’ın borç krizinden çıkış planını yetersiz buldular ve Yunanistan’ın 2010 bütçe açığı hedefini tutturabilmesi için 4,5 milyar avro ek tasarruf tedbiri almasını istediler. Tabi, tüm bunlar, bugün ortaya çıkmış bir durum değil...
Yunanistan, AB’ye üye olduğu 1981’den beri yani yaklaşık 30 yıldır AB’nin yapısal fonlarından faydalanıyor. 30 yıldan sonra bugün bile yılda ortalama 3 milyar avro gibi bir para alıyor.
Bütçe açığı GSYİH’nın yüzde 12,7’si, AB kriterini dörde katlamış durumda. Hükümet bir yıl içinde bunu yüzde 8,7’ye, 2012’de de Maastricht Kriteri olan yüzde 3’e çekmeyi hedefliyor. Yani imkânsızı istiyor.
Halk sokaklara döküldü
Başbakan Yorgo Papandreu’nun vergi artışları, kamu harcamalarında ciddi kesintiler, kamuda çalışanların maaşlarının dondurulması gibi halkın hiç hoşuna gitmeyen önlemlerden oluşan acı reçetesi, sendikal anlamda iyi örgütlenmiş meslek kuruluşlarını neredeyse her gün sokağa döküyor.
Geçen hafta yapılan bir günlük grevle ülkede neredeyse hayat durdu.
Papandreu’nun acı reçetesi memur maaşlarından yüzde 5,5 azalma, yüksek maaşları dondurma, KİT yönetici maaşlarında yüzde 50 kesinti, memur maaşında tavan 2000 avro, 2010’da memur alımı yok, emekliye ayrılan her beş memurun yerine sadece bir yeni memur, sosyal güvenlik ve askerî harcamalarda yüzde 10 azalma öngörüyor.
Tabii, işin en can alıcı kısmı da burada başlıyor. Zira, Yunanistan için tam bir memur cenneti diyebiliriz. Türkiye’de toplam çalışan nüfus 22 milyon civarında ve bunun yüzde 13’ü kamuda çalışıyor. Bu da 3 milyon kadar memur ve sözleşmeli demek.
Memur cenneti mi cehennemi mi
Peki, 11 milyonluk Yunanistan’da ne kadar memur var dersiniz? Komşuda çalışan nüfus 4,5 milyon kadar. Bunun yüzde 35’i kamuda çalışıyor, bu da 1,6 milyon kişi demek. Türkiye’den yedi kat küçük komşudaki memur sayısı Türkiye’dekinin yarısı kadar. Kişi başına düşen milli gelirin 23 bin avro olduğu ülkede 200 bin avro üzerinde gelir beyan eden sadece 3000 mükellef var. Bu hesapla, ülkede kaçırılan verginin oranını hayal etmek çok da zor olmasa gerek...
Cehennemin kapısını rüşvet açar
Yunanistan’da iş yapan ve çeşitli devlet ihalelerine giren bir işadamının anlattıkları da, zaten işin vahametini tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Memur cenneti dediğimiz Yunanistan aynı zamanda bir memur cehennemine de dönmüş durumda.
Ülkede enerji, bayındırlık, altyapı, telekom ve savunma gibi büyük kapasiteli dev ihaleler hâlâ devletin kontrolünde yapılıyor.
Bu durumu fırsat bilen devlet memurlar da, kendilerine müthiş bir rüşvet çarkı döndürülen dev bir imparatorluk kurmuş.
Dolayısıyla ister istemez, ülke devletle iş yapanların cehennemi haline gelmiş. Cehennemin kapılarını açan tek şey ise, rüşvet.
Yunanistan’da neredeyse her şey rüşvetle yapılıyor. Daha çok enerji ihalelerine giren bu işadamının anlattığına göre, ihalelere az sayıda şirket işleri önceden paylaşarak giriyor, memurlar da onların ortakları oluyor. Enerji alanında hemen hemen her işte rüşvet ve şantaj çarkı dönüyor. Hatta medyanın da bu işin içinde olduğunu ekliyor.
Avrupa Birliği, Yunanistan’ı ciddi anlamda şu sıralar adam etmeye çalışıyor, işi epeyce sıkıya almış durumdalar.
Devlet kurumlarında çok ciddi bir temizlik yapılması gerekiyor.
Ancak, AB’nin işi çok zor, tüm kurumların bünyesine, kılcal damarlarına kadar işlemiş bu yapıyı baştan sona temizlemek çok emek ve vakit alacak gibi...
Temizlik öncesi fırsatçıları
Şu sıralar dünyanın önde gelen Fransız enerji ve taşımacılık şirketlerinden Alstom, bu temizlik öncesi Yunanistan’da ihale alma peşindeymiş.
Bu arada, Almanya Başbakanı Angela Merkel, Yunanistan’ın ‘adam edilmesi’ sürecinde, Yunanistan’a AB’den akacak paralarla ilgili sürekli denetim yapılması gerektiği vurgusu yapıyor. Tabi, geçmiş yıllarda Alman Siemens’in yüzyılın en büyük yolsuzluk ve rüşvet skandallarından birine imza attığını söylemeden geçmemek lazım. Siemens Yunanistan, bir rüşvet fonu oluşturmuş, 1998-2005 yılları arasında ülkedeki politikacılara ve iş yaptığı şirketlere 12 milyon avro para dağıtmıştı. Bu paranın çoğu, o dönem muhalefetteki PASOK ve iktidardaki Yeni Demokrasi partilerine verilmişti. Rüşvet skandalında en ciddi yolsuzluklardan biri, 2004 Olimpiyat oyunları ile ilgili ihalelerde yaşanmıştı. Yunanistan’daki son seçimlerde Siemens meselesi ve rüşvet skandalı, karşılıklı propaganda malzemesi olarak kullanılmıştı.
Bu işadamına göre, eski köye yeni adetlerin gelmesiyle, devlet harcamalarındaki kısılma, oligopolik yapıdaki Yunanistan’da devletten beslenen bu şirketlere yansıyabilir ve bunların hızlı bir şekilde küçülmesi beklenebilir.
Bizim hukuk, demokrasi ve insan hakları mücadelemizin başka bir boyutu şimdi komşuda yaşanıyor. Albaylar cuntası temizliğini yıllar önce bitiren, ancak başka bir alanda aynı beceriyi gösteremeyen ve şimdi onun mücadelesini veren Yunanistan’la ne kadar çok benzediğimizi bu son olaylarla bir kez daha gördüm...
Ne diyelim Allah hepimizi muvaffak etsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder