TÜSİAD beş konuya odaklanacak

TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) referandum sürecinde tarafsız kaldığı gerekçesiyle Başbakan Erdoğan’ın eleştirilerine maruz kalmasının ve ilişkilerin gerilmesinin ardından dün ilk Yüksek İstişare Konseyi toplantısını yaptı. Fransız siyaset bilimci Prof. Jacques Attali’nin konuk olduğu toplantıda gündem yeni Anayasaydı.
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, referandum sonrası ortamın Türkiye’nin bir an önce yeni Anayasaya kavuşmaya hazır olduğunu gösterdiğini ifade ederek, Başbakan Erdoğan ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelen işaretlerin yeni Anayasa konusunda siyasi sistemin nihayet mutabakat içinde olduğunu gösterdiğini kaydetti.
Boyner, “Ülkeyi geren kutuplaşma atmosferinden uzaklaşmak için siyasi liderler gayret sarf ediyor. Kutuplaşma bizi yerimize mıhlayacak, geleceği kurmamızı zorlaştıracak bir zincirdir, mutlaka kırılması gerekir. Bu kutuplaşmadan beslenerek siyaset yapmanın ağır bedeller ödettiği göz ardı edilmemeli. Seçime kadarki sürede beş konuda, konunun uzmanlarıyla yuvarlak masa toplantıları düzenleyerek, varılan sonuçları kamuoyu ile paylaşacağız. Bu konular, Anayasa’nın hazırlanma yöntemi, Anayasası’nın temel ilke ve kurumları, din ve vicdan özgürlüğü, kimlikler meselesi ve kuvvetler ayrılığıdır. Anayasa Siyasi Partiler Yasası, Seçim Yasası ve Ceza Kanunu’ndaki ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı maddelerin değiştirilmesi gerekliliğinden bağımsız tartışılamaz” dedi.
Boyner, referandum sürecindeki tartışma ve eleştirilere atıf yaparak, “Hedefimiz daha müreffeh, huzurlu ve özgür bir toplum. Yalan yanlış tezler üzerinden TÜSİAD’a saldırmanın dayanılmaz hafifliğiyle başları dönenlere bu temel ilkeyi bir kez daha hatırlatmak istedim. İşlevini kapalı kapılar ardında iş takipçiliği olarak değil, toplumsal farkındalık yaratmak olarak tanımlamış bir derneğiz. Anayasa paketi gündeme geldiğinde TÜSİAD olarak tüm maddeler için görüş ve önerilerimizi sunduk. Demokratikleşme, hukuk, yargı sistemi ve Anayasa konularında pek çok rapor yayınlamış bir kurum olarak sorumluluğumuzu yerine getirdiğimize inanıyoruz. Önerilerde bulunmayı, tartışmaya dahil olmayı ve görüşlerimizi paylaşmayı sürdüreceğiz” dedi.

Bir gecede demokrat olunmuyor

Boyner, “TÜSİAD’ın bürokratik vesayetin sürdüğü 1990’larda, bugün ağızlarından bal damlayanlar demokrasinin ne olduğunu çözememişken, bu davanın bayraktarlığını yaptığını hatırlatmak da belki yersiz. Bunlar toplumun genel çıkarları gözetilerek verilen mücadelelerdi. Bize bu sorumluluğu yükleyen toplum içindeki yerimiz idiyse, mücadeleye iten de dünyayı kavramamızdı. Bir gecede demokrat olunamıyor. Kişi ve kurumlar tecrübe kazandıkça ortak akıl üretebilecek kapasiteye kavuşuyor. Bir ülkenin kurumsal ve insan sermayesi kolay şekillenmiyor. Eğitim ve para insan sermayesini şekillendirmek için yeterli olmuyor. Tecrübenin, algıların ve duyargaların açık olmasının, dünya ile etkileşim içinde olmanın değerinin maddi bir ölçüsü yok” dedi. İstanbul ve Anadolu sermayesi karşılaştırmalarına değinen Boyner, asıl büyük ayrışmanın kayıtlı iş yapan sermaye ile kayıtdışı sermaye arasında olduğunu söyleyerek, “Bir mücadeleden söz edilecekse bu kayıtlı ve kayıtdışı sermaye arasındadır” dedi.

Türkiye Avrasya’nın çengelli iğnesidir

Türkiye’nin AB’ye üyelik süreciyle ilgili de konuşan Boyner, “Dünyadaki yeni yapılanmada Türkiye Avrasya’nın çengelli iğnesidir. Gücü, Batı sisteminin bir parçası olarak, çevresiyle yapıcı ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkiler kurmasından kaynaklanıyor. AB’nin de böyle bir üyeye ihtiyacı aşikârdır. Krizin yarattığı olumsuz havaya rağmen, bu ilişkileri canlandırmak için hevesle ve karşılıklı olarak yeni bir dille harekete geçmek gerekiyor” dedi.

* * *

Barzani PKK konusunda elinden geleni yapmalı

Boyner, Kürt meselesine ilişkin şöyle konuştu: “Şiddetin durması ve terör eylemlerine son verilmesi yönündeki gelişmeleri ilgiyle izliyoruz. Hiçbir dönemde olmadığı kadar açık şekilde, sorunu tüm boyutlarıyla tartışıyoruz. Bu konuda gösterilen tüm iyiniyetli çabalara destek veriyoruz. Kürt meselesinin aynı zamanda ulusötesi bir boyutu var. Güneyimizdeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin denetimindeki topraklarda PKK bulunuyor. Gerek Barzani yönetimi gerekse ABD bu konuda Türkiye’den asker ve sivil yetkililerle işbirliği yapıyor. ABD, Irak’tan çekilirken arkada istikrarlı bir bölge bırakmak istiyor. Bunun için Ankara ile birlikte çalışıyor. ABD ve bekası Türkiye ile iyi ilişkileri sürdürmeyi gerektiren Barzani yönetiminin PKK ile ilgili ellerinden geleni yapmalarını bekliyoruz. PKK şiddetinin son bulmasının çözüm çabalarına ivme kazandıracağına, bölünme kaygılarını gündemden kaldıracağına inanıyoruz.”

 * * *

Anayasa çalışmaları aceleye gelmesin

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mustafa Koç, hükümetin, ekonomik ve yapısal politikalarda kesinlikle hata yapma lüksü bulunmadığını, Türkiye’ye giren sıcak paranın yatırımcıya uygun yatırım ortamı sağlanmadığında aynı hızla çıkacağını belirtti. Koç, “Mali Kural’ın ertelenmiş olması genel seçimlerde mali disiplinin sürdürülemeyeceği endişesini de beraberinde taşıyor. Hükümetin bu konudaki açıklamalarını olumlu buluyor, uygulamada da aynı kararlılığı göstereceğine inanıyoruz” dedi.

Yapıcı bir üslup sorumluluğu

Koç, zaman zaman gereksiz ve sert tartışmalara sahne olmakla birlikte referandum sürecinin başarıyla gerçekleştirildiğini ifade ederek şöyle devam etti: “Bugün görünen odur ki, yeni bir Anayasa herkesin talebidir. Bu talebi dile getiren siyasi ve sivil aktörler şimdi sürece olumlu ve yapıcı bir üslupta katkıda bulunma sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Ortak hedef refahı, huzuru, kalkınmayı temin etmektir. Bu asgari müşterek, önümüzdeki dönemin ortak konularına yapıcı bir gözle bakmaya yetmelidir. Yeni Anayasa çalışmaları için her zaman toplumsal-siyasal uzlaşma prensibini benimsedik. Çalışmaların aceleye getirilmeden, demokratik ve serinkanlı müzakerelerle yapılacağını umuyoruz. Yeni Anayasa ancak bu şekilde toplumsal sözleşme niteliği taşıyacak.”
Türkiye’nin, kutuplaşma ve bölünmelerin ağırlığını kaldırabilecek durumda olmadığını söyleyen Koç, “Yeni dönemde toplumsal barış, yapıcı siyaset ortamı ve huzur içinde, daha kalkınmış, daha adil paylaşılmış bir ülke olma yolunda hız kazanmayı umuyoruz” dedi.

Yeni Anayasa 2011’deki seçimden sonraya kalsın

TÜSİAD üyelerinin görüş alışverişi yaptıkları basına kapalı toplantıda konu yine ağırlıklı olarak yeni Anayasa çalışmaları etrafında şekillendi. Kısa süren toplantıda, söz alan işadamlarının genel eğilimi yeni Anayasa çalışmalarının 2011 genel seçimlerinin ardından başlatılması yönünde oldu. Tüm tarafların görüşleri alınarak, uzlaşmacı bir Anayasa için acele edilmemesinin gerekliliği vurgulandı.
Öte yandan, referanduma sunulan Anayasa paketinde yer alan bir kişinin aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olmasına imkân sağlayan 51’inci madde de toplantıda gündeme geldi. TİSK Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, bir kişinin üç dört sendikaya birden üye olmasının kaos yaratacağını belirtti. Kutadgobilik, içerde bu konuda önümüzdeki günlerde iş dünyası örgütlerinin görüş ve önerilerini almak üzere çeşitli toplantılar yapmaya hazırlandıklarını söyledi.

* * *

Moda ülke olmayın, ihracat için paranın değerini düşürmeyin

TÜSİAD’ın YİK toplantısına onur konuğu olarak katılan Fransız akademisyen Devlet Onursal Danışmanı Prof. Jacques Attali, dünya ekonomisiyle ilgili görüşlerini açıkladı, Ortadoğu bölgesine pek değinmedi. Attali, döviz kurları arasında rekabetçi devalüasyon olacağını belirterek, “Şişmiş döviz cinsleri bunun bedelini öder. Rekabetçi devalüasyon sonucu gereğinden fazla para dolaşımı olur. Bir ülke moda olduğunda herkes oraya yatırım yapar ve oranın parasının değerini arttırır. Gereğinden fazla moda olmamak lazım. Türkiye’ye de volatil sıcak para girişi oluyor ve kurlarda dengesizliğe yol açıyor. İhracat olsun diye de suni biçimde paranın değeri düşürülmemeli” dedi.

ABD’de 1 milyon aile iflas edecek

ABD ekonomisinde hâlâ aynı şeyin yapıldığını ve bir varlık balonu içerisinde yaşadıklarını oysa borcun azalmadığını vurgulayan Attali, “Bu yıl 1 milyondan fazla aile iflas edecek. Toplam borç 13 trilyon dolar ve bu borç büyüyecek” diyerek, ABD ekonomisinin ya çok yavaş büyüyeceğini ya da çift dip yaşanacağını söyledi. Bu süreçte rekabetçi devalüasyon olabileceğini ancak tüketici talebi oluşmadığında dünyanın global olarak ihracat yapamayacağını söyleyen Attali, esprili bir dille, “Tabii Türkiye’nin mükemmel ihracatçı ve perakendecileri mutlaka yeni pazarlar bulur” dedi.

Avrupa G-2’nin avı olabilir

Attali, Çin’in kriz sonrası büyüme oranının düştüğünü, çözüm için mümkün olduğunca ABD’ye borç vererek, ABD’nin kendisinden mal almayı sürdürmesini sağlamaya çalıştığını dile getirdi. İki ülke arasında şeytani bir anlaşma bulunduğuna dikkat çeken Attali, şöyle devam etti: “G-20 aslında G-2’yi (ABD ve Çin) saklamak için kurulmuş durumda. Çin’in milli gelirinin yüzde 50’si ihracat, tasarruf oranı yüzde 50’nin üzerinde. Siyasi olarak bunu sürdüremez. Avrupa bugün hâlâ yükselen bir değer. Avrupa, G-2 için avlanacak bir av haline gelebilir. Çok güzel şirketler, Çin’den ya da başka yerlerden gelecek düşmanca alımların kurbanı olabilir.”

Tehdit kırmızıdan yeşile döndü

AB’nin kurulmasının başlangıç sebeplerinin artık geçerli olmadığını söyleyen Attali, “Avrupa’nın önünde hiçbir korku, tehdit yok. Bir tehdit, düşman yoksa, bir kimlik kurmak çok zordur. Eskiden kızıl yani komünizm tehdidi vardı, şimdi yeşil tehdit var. Yani İslamiyet. Burada göçmenlik, İslam ya da Türkiye düşman olarak görülebilir. Tehlike Türkiye’nin, Avrupa’nın oluşturmaya çalıştığı kimliğe karşı bir tehdit olarak görülmesi. Avrupa’nın, bunun çok aptalca bir davranış olduğunu fark etmesi lazım” dedi. Attali, “Bütün kararlar açıkça söylenmese de Almanya ve Fransa’dan geçer. Bu ülkelerle ilişkileri derinleştirin, pes etmeyin” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder