Başbakan isterse gelir, çağırırsa gideriz

İstanbul Sanayi Odası’nın Türkiye’nin diğer illerindeki odalarla ilişkilerini geliştirmek amacıyla düzenlediği Anadolu gezilerinin bu yılki durağı Trabzon, Rize ve Batum’u kapsayan Doğu Karadeniz Bölgesi oldu. Bölgenin ekonomi, kültür ve turizm potansiyeline yönelik pek çok bilgi edindik, çevre katliamına ilişkin pek çok gözlem yaptık. Göç ve bölge ekonomisi adeta bir sarmal halinde. Ekonomi gelişemediği için göç oluyor, göç olduğu için insan kaynağı azalıyor ekonomi gelişmiyor. İstanbul’da yaşayan Trabzonlu ve Rizeli sayısı, o illerin nüfusunun üzerinde.
Heyelan ve toprak kayması riskinin en yüksek olduğu ormanlık alanlara yapılan yüksek katlı apartmanlar ve neredeyse adım başı inşa edilen HES tünelleri, insafsız bir doğa kıyımını gözler önüne seriyor. Ancak, onlar bir başka yazının konusu olacak.

 3.5 yıldır İSO’ya uğramamış

Rize ve Trabzon’daki odalara yapılan ziyaretlerin ardından İSO Başkanı Tanıl Küçük ile bir sohbet toplantısında biraraya geldik. Küçük’e son dönemde referandumla ilgili iş dünyasının bir bölümünün Başbakan Erdoğan’la yaşadığı gerginlik ve referandumun hemen ardından Erdoğan’ın İTO’ya ziyareti hatırlatıldı.
İSO, referandum sürecinde rengini belli etmeyen iş dünyası kuruluşlarından biri. Küçük, Başbakan’la ilişkileri konusunda, “Başbakan en son Mart 2007’de İSO’yu ziyaret etti. Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı istediği zaman Odamızı ziyaret edebilir, talep ettiği zaman da biz gideriz. Başbakan’la ve hükümetle bir sorunumuz yok. Sadece uzun süreli bir ilişki kopukluğu oldu” dedi.

Takdirde biraz hasis davrandık

“İSO siyasi görüşünü neden net olarak yansıtmıyor” şeklindeki bir soruya da yanıt veren Küçük, makro ve mikro reformların yapılmasını talep etmenin doğal hakları olduğunu ifade ederek şöyle devam etti: “İSO’nun geleneksel bir terbiyesi ve anlayışı var. Hiçbir zaman siyasi olmadık ve geçmişte de siyasetle ilgili hiç fikir yürütmedik. Şimdi siyaset ekonomiyi doğrudan etkilediği için görüş bildiriyoruz. Ama objektif bakış açımızı kaybetmiyoruz. Hükümetin ekonomideki performansını takdir ederken biraz hasis (cimri) davranmış olabiliriz. Ancak objektifliğimizi kaybetmeyeceğiz. Ekonomide olumlu gelişmeler olurken olumsuz görüş belirtmeyeceğiz. Temkinli iyimserliğimizi koruyoruz. İlk çeyrek büyümede bir öncekinin yaralarını saramamıştık. İkinci çeyrekteki büyüme oranları bir anlamda yaraların sarıldığını gösteriyor. Ama esas olan büyümenin artarak devam ettirilmesi, kapasite kullanımının daha da yükselmesi, yerli ve yabancı yatırımların teşvik edilmesi ve tüm bunların da istihdama katkıda bulunmasıdır.”

Seçim ekonomisi bu işin doğasında var

TÜSİAD’ın “Mali Kural seçim sonuna kalacak” öngörüsüyle ilgili bir polemiğe girmeyeceğini vurgulayan Küçük, hükümetin seçim ekonomisi uygulasa bile mali disiplinden vazgeçmeyeceğine yönelik bir inanç taşıdıklarını belirten Küçük, 2011’de yapılacak seçimlerin ekonomiye olası etkisi ile ilgili şu görüşleri aktardı: “İlk altı ayda sağlanan büyümeyle hükümetin gelirleri arttı. Bu da seçimlerde kendilerine belirli bir oynama alanı yaratacak. Seçim öncesi yatırımları hızlandıracak, kitleleri memnun edecek bazı adımları atılması işin doğasında var. Bunda da haklı olabilirler. Ben, mali disiplinden vazgeçmeden, seçimin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Çünkü popülist politikaların orta ve uzun vadede ülke ekonomisine büyük zararları oluyor. Zaten bu kazanımların korunması için mevcut ekonomi yönetiminin ciddi gayretleri var. Ekonomi yönetiminin bu kadar gayretten sonra, elde edilen kazanımları kaybettirecek adımları atması da zaten akılcı ve doğru olmaz. Hükümetin de seçim harcamaları konusunda böyle bir yola başvurmayacağını öngörüyoruz.”

Sermaye ayrımı kalmadı

Küçük, son dönemde iş dünyası içinde Anadolu ve İstanbul sermayesi tartışması yaşandığının hatırlaması üzerine şunları söyledi: “Anadolu ve İstanbul sermayesi gibi bir ayrıma inanmıyorum. Ayrıca bunun kriteri nedir? Eğer İstanbul sermayesi derseniz, İSO üyelerinin yüzde 10’u İstanbullu, geri kalanı Anadolulu. Neticede Anadolu sermayesi İstanbul’a gelmiş, yatırım yapmış, burada gelişmiş ve büyüme göstermiş. Ben bu ayrımı anlamakta zorlanıyor ve doğru bulmuyorum. Ayrıca Anadolu-İstanbul ayrımı ekonomik bir ayrım da değil. 1000 büyük firmanın 400’ü İstanbul, 600’ü de Anadolu’daki sanayi kuruluşlarından oluşuyor.”

Her bölgede sanayi şart değil

Küçük, Odalara yapılan ziyaretler sırasında her bölgede sanayi olacak diye bir şartın olmadığını, güçlü olunulan alanların geliştirilmesi gerektiğini dile getirdi. Doğu Karadeniz’le ilgili olumlu gelişmeler olduğunu, ancak bunun yeterli olmadığını, Türkiye’de her bölgede sanayileşme olacak diye şart olmadığını vurgulayan Küçük, “Doğu Karadeniz’de de sanayileşme şart değil. Sanayiye uygun olmayan bir bölgede sanayi geliştirmeye çalışmak verimsiz sonuçlara ve kayna israfına yol açıyor. Önemli olan bölgesel rekabet üstünlüklerini ön plana çıkarmak. Trabzon ve Rize’de turizm potansiyeli çok yüksek. Fındık, çay ve balıkçılığın yanı sıra ticarette büyük potansiyel var” dedi.

 * * *

Kaçak çaya duyarlı narkotik köpekler geliyor

Gezinin Rize ayağında Çaykur Genel Müdürü Ekrem Yüce, Rize Ticaret ve Sanayi Odası’nda bir konuşma yaptı. Yüce, 29 Mart 2009 yerel seçimleri sırasınde siyasete girmeye niyetlenmiş ama tercihini Çaykur’dan yana kullanmış. Rize’deki tarım alanlarının yüzde 95’lik kısmında çay yetiştiriliyor. Geri kalan alanlara ise kivi, fındık ve kara lahana ekiliyor. Çay, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize dışında Artvin, Trabzon ve Giresun illerinde 400 kilometrelik kıyı şeridinde üretiliyor. Çay hasadı 767 bin dekar alanda yapılıyor ve 1 milyondan fazla insanı ilgilendiriyor. Çaykur’un çay piyasasında yüzde 60 payı var.
Çay üretiminin özel sektöre açılmasından memnun olduklarını dile getiren Yüce, “Rekabet güzel şey. Bugün 50 çeşit çay var. Pek çok isim ve marka oluştu. Ancak işin disipline edilmesi gerekiyor. Çaykur’un paket ve çaylarını taklitleri söz konusu. 500’e yakın firmayla bu konuda mahkemeliğiz” dedi.

20-30 bin ton çay kaçak giriyor

Kaçak çayın ciddi bir sorun olduğunu dile getiren Yüce, “Kaçak çayın yoğun olduğu bölgelerde 10 milyona yakın nüfus var ve tüketimleri 30-40 bin tona yakın. Bunun 5000 tonu resmi ithalatla geliyor, 5000 tonu da yurtdışından yolcu beraberinde getiriliyor. Geriye kalan kısmı kaçak yollarla giriyor. Kaçak çay girişini engellemek için önemli adımlar atıldı. Yolcu beraberinde getirilen çaya 1 kilogram sınırı getirildi, üç günde bir çıkış şartı kondu. Sınır bölgelerinde bayramlaşma kaçak çay ve şeker ticareti yapanlar tarafından suistimal ediliyor, adeta çay şeker ticareti yaşanıyor. Karbonat deyip çay getiriyorlar. Her gün 1000’i aşkın TIR sınırlardan giriyor. Bu kadar TIR’ı kontrol etmek zor. Gümrüklerdeki kaçak girişi engellemek için yakın takipteyiz. Çay ithalatı artık sadece Rize Gümrüğü’nde yapılıyor” dedi.
Kaçak çay girişini önlemek için yeni bir yönteme başvurduklarını belirten Yüce, “Narkotik köpekleri gibi çaykolik köpekler kullanacağız. Kaçak çay girişini önlemek için narkotik çay köpekleri getireceğiz. İlk köpeğin eğitimleri İskenderun’da başladı. Yani bu kaçak çay girişini önlemek için köpek işine kadar girdik. Daha ne yapalım” dedi.

* * * 

Karadeniz doldurulacak kruvaziyer limanı yapılacak

Gezinin Trabzon ayağında Trabzon Sanayi ve Ticaret Odası’na yapılan ziyarette yeni projeler hakkında bilgi sahibi olduk. Son yıllarda Trabzon hayatımıza Dink ve Rahip Santoro cinayetlerinin katil ve kilit isimlerinin kenti olarak girdi. Kısa süre önce Sümela Manastırı’nda yapılan ayinle gündemdeydi. Neyse ki, kent sağduyuluydu ve ayin olaysız şekilde yapıldı. Geçmiş mahcubiyetleri üzerinden atıp kentin iyi şeylerle de anılması için herkesin çabası var.
Kalkınmada öncelikli yöreler arasındaki kentin yıllık ihracatı 1 milyar dolar. Trabzon Türkiye’nin narenciye ihracatının yüzde 30’unu yapıyor. Güney illerinde narenciyeyi üretip paketleyen işadamları Trabzon’dan Rusya’ya ihraç ediyor. Sanayi coğrafi şartlar nedeniyle fazla gelişemiyor. Yayla ve kültür turizminin geliştirilmesi için çalışmalar var. Sümela Manastırı, Ayasofya Müzesi, Santa Harabeleri büyük potansiyel taşıyor.
Karadeniz kentlerinin Akdeniz’e paralel kruvaziyer turizmine alternatif olabileceği konuşuluyor. 2011’de kentte Avrupa Olimpik Gençlik Oyunları yapılacak. 5000 kişi gelecek. Karadeniz’in doldurulması ile elde edilecek alana Akyazı Spor ve Kültür Kompleksi yapılacak. Stadyumun önüne bir kruvaziyer limanı yapılması gündemde. Maliyet 150-200 milyon dolar civarında.
Gezide Oltan Gıda’nın Türkiye’nin en modern fındık işleme tesisini de gördük. İki yıl önce 40 milyon dolara yapılmış. Ülkedeki fındığın yüzde 25’ini Oltan Gıda ihraç ediyor. Fabrikadan yılda 20 bin ton mamül ürün çıkıyor. Fındığın fiyatına bağlı olarak şirketin yıllık ihracatı 300 ile 500 milyon dolar arasında değişiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder