Avrupa’nın sınırlarını belirlemek amacıyla Fransa tarafından ortaya atılan 2030’lar Avrupası Düşünce Grubu (EU Reflection Group), zaman içinde Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin önerdiği ilk halinden epey uzak bir yapıya büründü. Grubun ilk kurulduğu dönemde, Türkiye’nin AB üyeliğine başından beri karşı çıkan Sarkozy’nin bu grubu kurarak, Türkiye’nin üyeliğini sürekli sorgulatacağı endişeleri hâkim olmuştu. 2007’nin sonlarında siyaset, akademi, sanat ve iş dünyasından 12 Avrupalı akil insanla kurulan AB Düşünce Grubu, iki yıl üzerinde çalıştığı “Avrupa Projesi 2030 - Tehditler ve Fırsatlar” raporunu geçen ay duyurdu. Rapordaki Türkiye’ye atıfta bulunan bölüm ve genel olarak Avrupa’nın 2030 stratejisi, Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Egemen Bağış ile AB Düşünce Grubu’nda yer alan Oxford Üniversitesi’nden Kalypso Nicolaidis’in de katıldığı bir panelde ele alındı. Bahçeşehir Üniversitesi’nin hocaları Seyfettin Gürsel, Cengiz Aktar, Şahin Alpay ve Sabancı Üniversitesi’nden Meltem Müftüler-Baç Nicolaidis’i sorularıyla İstanbul’un bunaltıcı temmuz sıcağında biraz daha terletti. İçinde yorum da barındıran sorular, ağırlıklı olarak Türkiye’ye artık bir katılım tarihi verilmesi, Avrupa elitleri arasında Türkiye’nin üyeliğine olan destek, AB’nin Türkiye’nin üyeliğinin getirilerinin ne kadar farkında olduğu, AB üyeleri arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak önlemler gibi konularda yoğunlaştı.
Tel Aviv’e hatta Tahran’a çevrilirken, Brüksel’in fikrini pek merak eden çıkmıyor. AB Düşünce Grubu gibi oluşumlar, Avrupa’nın akil insanları, cesaretle bu konular hakkında görüş bildiriyor ancak yeterli değil. Nicolaidis, Avrupa’nın küresel bir güç olmak istediğini ve bunun da iddialı bir istek olduğunu söylüyor ve Türkiye’nin son dönemdeki arabuluculuk girişimlerine atıfla ilginç de bir tesbit yapıyor: “Türkiye’nin bu coğrafyada ne kadar önemli bir arabulucu olduğunu biliyorum. Artık Avrupa’da da Türkiye’nin iddialı bir arabulucu olma rolünü konuşuyor olmamız lazım.”
***
Bağış, Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya ilişkin, hayatını kaybedenleri Alman olsaydı Angela Merkel’in sessiz kalamayacağını, Fransız olsaydı Nicholas Sarkozy’nin duyarsız olamayacağını, ABD’li olsaydı Barack Obama’nın bu konuda mutlaka bir karar alma ihtiyacı hissedeceğini ifade eden Bağış, “Türkiye ne yaptı? Uluslararası hukuka uygun şekilde yaşanan kanunsuzluğu, BM Güvenlik Konseyi’ne, Avrupa Parlamentosu’na, NATO’ya, AB Konseyi’ne taşıdı. Türkiye, diplomasinin kurallarını çalıştırdı. Özür beklediğini ilan etti” dedi. Bağış, Türkiye’nin, Brezilya’nın da katkılarıyla altı aylık bir çabadan sonra İran’a elindeki uranyumu Türkiye’ye teslim etmek konusunda ikna etmiş olmasından bir hafta sonra gelen yaptırım kararına evet demesinin kendini inkâr anlamına geleceği için oylamada hayır dediğini dile getirdi. Bağış, “Bunu ‘Türkiye’nin ekseni mi kayıyor’, ‘Acaba AB projesinden vaz mı geçtik’ diye yansıtmaya çalışmanın hiç kimseye bir faydası yok. Türkiye AB sürecinde hiçbir aşamada çok kolay bir dönem yaşamadı, ilerde de yaşamayacak” dedi.
Avrupa’nın küresel rolü
Nicolaidis, Türkiye’nin bugüne kadar AB’ye hep en zor soruları sorduğunu söyleyerek, bu soruları “ebeveynlerin çocuklar tarafından sorulmasını istemediği sorular” olarak nitelendirdi. Avrupa’nın Türkiye’ye katacaklarından çok, Türkiye’nin Avrupa’ya katacaklarının daha önemli olduğunu söyleyen Nicolaidis, 2005’te “Türkiye, Avrupa’nın viagrası olacak” sözünü hatırlattı. Son dönemde, AB’ye yönelik eleştirilerin temelini, Avrupa’nın dünyada etkili bir güç haline gelememesi oluşturuyor. Küresel bir konu gündeme geldiğinde gözler Washington’a, Pekin’e, Moskova’ya,Tel Aviv’e hatta Tahran’a çevrilirken, Brüksel’in fikrini pek merak eden çıkmıyor. AB Düşünce Grubu gibi oluşumlar, Avrupa’nın akil insanları, cesaretle bu konular hakkında görüş bildiriyor ancak yeterli değil. Nicolaidis, Avrupa’nın küresel bir güç olmak istediğini ve bunun da iddialı bir istek olduğunu söylüyor ve Türkiye’nin son dönemdeki arabuluculuk girişimlerine atıfla ilginç de bir tesbit yapıyor: “Türkiye’nin bu coğrafyada ne kadar önemli bir arabulucu olduğunu biliyorum. Artık Avrupa’da da Türkiye’nin iddialı bir arabulucu olma rolünü konuşuyor olmamız lazım.”
2023’ü aramızda ele aldık
Türkiye’nin Cumhuriyet’in 100’üncü kuruluş yıldönümü olan 2023 için farklı alanlarda stratejileri, iddialı hedefleri var. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen yıl üyelik için “10-15 yıl sonra” derken dolaylı olarak bu zaman dilimine işaret etmişti. 2023 tarihi Düşünce Grubu’nda da dillendirilmiş. Türkiye’nin tam üyeliği için bir tarih tesbit etmenin gerekliliğine dikkat çeken Nicolaidis, böyle bir tarih perspektifinin Konsey’den ziyade Avrupa Parlamentosu’ndan gelebileceğinin altını çizdi. Nicolaidis, “2023 çok milliyetçi bir tarih olarak görülebilir ama Avrupa’da anlatılabilecek bir hikâye. Böyle bir tarih çok iyi olacaktır. AB Düşünce Grubu’nda bu tarihi konuştuk” dedi. 2023’te dünyanın 10 büyük ekonomisinden biri haline gelen, 500 milyar dolar ihracat yapabilen, komşularıyla sıfır sorun politikasını gerçekleştirmiş bir Türkiye’ye AB üyeliği çok yakışır...***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder