Türkiye’deki doğa tahribatı AP gündeminde

Türkiye’nin su politikası Avrupa gündemine taşınıyor. Avrupa Parlamentosu parlamenterlerinin organize ettiği Brüksel’deki panelde bugün, Türkiye’de çeşitli bölgelerde baraj ve HES’lere karşı doğa savunucularıyla yerel halkın gerçekleştirdiği su mücadelesi tartışılacak. Bilindiği gibi, son dönemde Türkiye’de doğa ile ilgili kamu vicdanını sızlatan gelişmeler ayyuka çıktı. Yerel halkların ve çevre gönüllülerinin son derece kıt mali imkânlarla verdiği hukuksal mücadeleler sonrasında bazı vadilerde HES santrallerinin yapımı durduruldu ve SİT alanı kararları verildi. Ardından, SİT alanı tanımını baştan aşağı değiştirecek ve bu alanları kullanıma açacak olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı Meclis’e getirildi. Doğa korumacıları tarafından büyük tepkiyle karşılanan kanun tasarısı Avrupa Birliği’nin de gözünden kaçmadı, Tasarı geçen hafta açıklanan Türkiye 2010 İlerleme Raporu’nda “endişe verici bir gelişme” olarak nitelendirildi.


Çevre savunucuları davet edildi

Türkiye’nin pek çok noktasında sürdürülen çevre koruma mücadelesi Avrupa Parlamentosu’nun da dikkatini çekti, Türkiye’de su politikaları konulu bir panel düzenlemeye karar verdi ve HES’lere karşı mücadele veren Doğa Derneği, Su Meclisi, Derelerin Kardeşliği Platformu, Loç Vadisi Koruma Platformu gibi çevreci kuruluşların temsilcileri davet edildi. Panele, Alakır, Allianoi, Çoruh, Loç, Hasankeyf, Munzur, Toroslar ve Yuvarlakçay’dan temsilciler katılıyor. İlk kez yurtdışından davet almalarına rağmen bir de gidemeyenler var. Çevre mücadelesini tamamen kendi imkânlarıyla devam ettiren bu gruplar, pek çok kez bazı bakanlar tarafından çeşitli lobilerden ya da bazı ülkelerden para yardımı aldıkları şeklinde itham edilmişti. Brüksel’deki bu çalışmaya davet edilenlerin ulaşım ve konaklama masrafları karşılanıyor olmasına rağmen yine de bu toplantıya pek çoğu gidemeyecek. Zaten, toplantıya davet edilenlerin hiçbir lobiyle ilişkileri olmadığı, bağış ya da yardım almadıkları için yol ve konaklama masrafları ödeniyor. Bu arada, hazırlanan raporlar ve sunum dosyaları, gidecek olanlara teslim edildi, onlar da orada son durumu aktaracak, talepleri dile getirecek.


Bu mücadele enerji karşıtlığı değil

Doğal yaşam alanlarının korunmasıyla ilgili mücadelenin enerji karşıtlığı gibi sunulmasından rahatsız olduklarını dile getiren Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Dönem Sözcüsü Ömer Şan, durumu şöyle özetliyor: “İktidar temsilcileri, bakanlar, kurum ve kuruluşların temsilcileri, anlatmak istediklerimizi ya kasıtlı olarak algılamak istemiyor ya da kasıtlı olarak çarpıtıyor. Halkın gücünü yok sayarak, yargı kararlarını çiğneyerek, yasa ve yönetmenlikleri görmezden gelerek hâlâ bu projelerde diretilmesi ve koruma altına alınması gereken SİT özelliğindeki vadilerin bu özelliklerini ortadan kaldıracak çeşitli yasa tasarılarının hazırlanması çok anlamsızdır. Avrupa Birliği de korunması gereken vadilerin bu şekilde yağmalanmasına karşı endişelerini dile getirdi.”


Türkiye’den HES manzaraları

Bu arada, Rize İkizdere için verilen SİT kararının ardından, bölgenin alt kesimlerinde inşaat çalışmaları devam eden HES’ler daha hızlı bir çalışma temposuna girmiş. SİT kararı henüz netleşmediği için ve sınırları da bilinmediği için herhangi bir müdahale sözkonusu olamıyor, şirketler de çalışmalarını sürdürüyor. Salarha Vadisi Andon Bölgesi’nde yapımı planlanan ve daha önce Çevre Bakanlığı’nın “ÇED gerekli değildir” kararına karşı açılan yürütmeyi durdurma ve iptal davası için bilirkişi incelemesi yapılmış. Ancak, dava süreci devam ederken firma değişikliğine gidilmiş. Daha önce Redaş isimli firmanın yürüttüğü Ambarlık HES projesi için bu kez çoğunluğu İspanyolların olan Ambarlık Elektrik isimli yeni bir firma kurulmuş. Bu firma, yeniden EPDK’dan üretim lisansını devralarak, Su Kullanım Anlaşması imzalamış. İşin ilginç tarafı, Çevre Bakanlığı, hukuksal süreç devam ederken aynı proje için bu kez “ÇED gerekli” kararı vermiş ve ÇED süreci başlatmış. Başbakan Erdoğan’ın “baba ocağım” dediği Güneysu Vadisi’nde de, daha önce yürütmeyi durdurma kararı alınan iki ayrı proje için bilirkişi heyeti belirlemesi yapılmış.

* * *
Osmanlı mutfağı dünya mirası olur mu?

UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nin yanı sıra bir de Dünya Gayrımaddi Kültürel Mirası Listesi var. Beş yıldır açıklanan liste giderek genişliyor. En son toplantısını Kenya’da yapan Hükümetlerarası Komite, dünyanın küreselleşme tehdidi altında görülen geleneksel değerlerini korumak için listeye 29 ülkeden 46 unsur ekledi. Bu program sayesinde bir yandan UNESCO somut olmayan kültürel mirasın korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında deneyim kazanırken, bir yandan da insanlığın soyut kültürel mirasın korunmasında duyarlılık kazanmasının yolunu açıyor. Türkiye’den listeye Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali, Alevi-Bektaşi Semahı ile sohbet toplantıları geleneği girdi. Miras kapsamında listeye giren diğer kültürel değerler arasında, Azerbaycan halıları, Moğol dansları, Hırvat dantelleri, İspanyol flamenkosu, Kolombiya’nın marimba çalgısı var. İlginçtir, bu yıl gastronomi ilk kez listeye dâhil oldu. Fransız mutfağı, geleneksel Meksika yemekleri ile İspanya, Yunanistan, İtalya ve Fas’ı kapsayan Akdeniz yemek kültürü listeye girdi. Yemeğin küreselleşmesiyle mutfak kültürü dünyanın neredeyse her yerinde benzeşmeye başlamış durumda. Demek ki, artık Türkiye’nin farklı kültürlerin mirasını yansıtan Osmanlı mutfağını aday gösterme zamanı çoktan gelmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder