El Beşir Boşnaklardan daha mı fazla din kardeşi

Geçen hafta, bu yıl dördüncüsü düzenlenen Türk Ürünleri Sergisi vesilesiyle yakın tarihin en karanlık sayfalarından birine sahne olan Saraybosna’daydık. 14 yıl önce yaşanan katliamın izlerini şehrin kaldırımlarında, binaların cephelerinde, insanların yüzlerinde hâlâ en canlı haliyle görebilmek mümkün.

Binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan katliamların üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen hâlâ sorumlular ceza almış değil. Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karadzic’in yakalanmasının üzerinden 15 ay geçmesinin ardından yargılanmaya başlaması da onlar için yeterli değil. Boşnaklar için, bu yargılama “adalet yerini buldu” duygusu yaratmıyor, vicdanları rahatlatmıyor. Çünkü, onlara göre Karadzic savaşın, hatta etnik temizliğin aktörlerinden sadece bir tanesi. Yargılama süreci sona erdiğinde insanlık aklanmayacak, katliamların vebali bu duruma seyirci kalanların, hatta destek verenlerin bugünkü gibi üzerlerinde duracak. Nitekim, daha önce Müslüman Boşnaklara yönelik soykırımın mimarlarından, eski devlet başkanlarından Biljana Plavsic, 11 yıl hapis cezasına çarptırılmış. İsveç’te bir hapishanede tutulan Plavsiç, cezasının üçte ikisini tamamladıktan sonra, Stockholm Hükümeti’nin sürpriz kararıyla salıverilmişti. Emri verenlerin mi, yoksa onları ölüme terk edenlerin mi suçlu olduğu hâlâ tartışmalı bir konu.

Her şeye rağmen bu derin acılara şahit olmuş Boşnaklar, zaman içinde intikam almak gibi bir duygu içinde değil. Ancak, o dönemde hemen hiç sebepsiz şekilde ve savunmasız olarak maruz kaldıkları vahşete bundan sonraki “olası haller için” hazırlıklı olmak istiyorlar. Sohbet ettiğimiz Boşnaklar, “Nasıl o dönemde sebepsiz şekilde Sırpların vahşetine, zulmüne uğradıysak, Onlarla yaşamaya devam ettiğimiz sürece yine aynı şeyler söz konusu olabilir. Nasıl daha öncekinin bir nedeni yoktu, şimdi de bir neden gerekmez” diyor. Sırplar tarafından ailelerinden bir kadının mutlaka tecavüze uğradığı, pek çok kişinin boğazlanarak öldürüldüğü hikâyeleriyle büyüyen binlerce Boşnak çocuğu, şimdilerde biraz daha savaşçı yetiştiriliyor.

Ülkenin ve önemli kentlerin ciddi bir imara ihtiyacı var. Türkiye’nin Bosna Hersek’e yaptığı toplam yatırım tutarı sadece 68 milyon dolar ve son derece düşük bir rakam. Türkiye, bu rakamla Bosna Hersek’e yatırım yapan ülkeler arasında 10’uncu sırada. Ülkede kalkınma süreci yaşanıyor ve akla gelebilecek her türlü işbirliğine, her türlü yatırıma ihtiyaç var. Hamaseti elden bırakmayanlar, din kardeşi olduklarını söyleyenler, hele hele ortak kültür ve tarihi geçmiş söylemini sık sık kullananlar için, bu dönem bu ülkeye desteği göstermek yönünde çok uygun...

Son günlerin en hassas konularından biri şüphesiz, Darfur’daki katliamların sorumlusu, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararı verdiği Sudan Devlet Başkanı El Beşir’in Türkiye’ye gelecek olması. Bu ziyaret nedeniyle hem ABD’nin hem de Avrupa Birliği’nin tepkisini göze alan Türkiye’nin verdiği mesajlar, El Beşir’in ziyaretini epeyce sahiplenir nitelikte. 2010’da günlük 1 milyon varil petrol üretimine ulaşacak Sudan’daki toplam Türk yatırımları ise 115 milyon dolar. Bosnalılara gereken desteği vermeyen Türkiye’nin, El Beşir’e gösterdiği bu yakınlık neyle açıklanabilir? Üstelik Darfur’daki Müslümanın Müslümana yaptığı bir katliamdı. Dış politikada arabuluculuk ve açılım politikalarında denge sağlayabilmek, işine gelen katliamı unutup, işine gelmeyeni unutmayanlara da cevap olur...  


* * *

Belediye’den 2010’a para yok


Saraybosna’da bulunduğumuz sürede kendisi de bir Boşnak olan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Ajansı Yürütme Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ile de sohbet etme fırsatı bulduk. Süreçle ilgili bilgi veren Avdagiç, 110 civarında projenin tamamlandığını, 300 civarında projenin de planlandığını ifade ederek, “Kasım sonunda etkinlik takviminin lansmanı yapılacak, 23 kasımda iletişim kampanyamız başlayacak. 16 ocakta da resmî açılış etkinliği olacak” dedi.

Bugüne kadar İstanbul 2010 ile ilgili bütçe, beklenti ve hedeflerin çok abartıldığını söyleyen Avdagiç, “İstanbul’daki önemli bir ilçenin belediye başkanı ‘Bu çatıdaki antenleri ne zaman kaldıracaksınız’ diye sordu. Bu abesle iştigal. Çöp konteynırlarının düzenlenmesi bile bizden istendi. İstanbul’daki her sorun İstanbul 2010 ile eklemleniyor. Bu her ne kadar sivil bir inisiyatif olarak başlatıldı ve kamuda bugüne kadar pek yapılmayan bir uygulama ile sivil toplum kuruluşlarının ağırlıklı olarak oluşturduğu bir yürütme kuruluyla kamu kaynaklarını kullanmaya izin vermiş olsa bile, kamu ‘bütçenin yüzde 70’ini restorasyona, yüzde 30’unu kültür sanata kullanacaksınız’ dedi. 2009 bütçesi 200 milyon lira. Şehir efsanesi yaratılarak, 800 milyon lira diye söylendi. Bu 200 milyon liranın da çok sınırlı bir kısmını nakden tahsil ettik. 2010 bütçesi de 300 milyon lira olarak belirlendi.”  



Kurumlar krize mi takıldı


İl Özel İdaresi’nin ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 10’ar milyon lira vermesi gerektiğini belirten Avdaviç, “Belediye hiç para vermiyor. Bütçede belediyeden talep edilen 10 milyon lira var. Sanıyorum, İstanbul Belediyesi’nin gelirlerindeki düşüşe bağlı olarak 2009’da bunu alamayacağız. İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası da 1’er milyon lira verecekti. İTO, 500 bin lira verdi ama İSO, hiç vermedi” dedi.

Ayasofya’da yedi, Topkapı Sarayı’nda 12 proje yürüttüklerini dile getiren Avdagiç, “Topkapı’da çok önemli bir iş yaptık. Hiç hak etmememize rağmen dayak yedik, yoğun eleştiriye uğradık. Topkapı ile ilgili Stratejik Vizyon Planı hazırlattık. Düşünebiliyor musunuz, sarayın içinde bir hastane olacak ve hayat kadınları orada muayene edilecek? Yavaş yavaş bunlar çıkartılıyor. Matbaa Meslek Lisesi ve Telekom Binası Topkapı’dan çıkartılıyor. Geçen hafta Ermeni Ortodoks Kilisesi Vekili ile görüştük, Kumkapı’daki kilisenin bir kültür sanat eserine dönüştürülmesi için prensip kararı aldık. Burası ikinci bir Aya İrini olacak. Musevi Cemaati ile de sinagog restorasyonu yapacağız, burası da kültür sanat merkezi haline gelecek” dedi.  



Konser için 40 milyon lira isteyen oldu


Orhan Pamuk’un aynı isimli romanında anlatılan Masumiyet Müzesi için verilen para son günlerde gündemi meşgul eden bir diğer konu. Pamuk’un bir şehir müzesi için Çukurcuma’da 1,5 milyon liraya bina aldığını, binayı kendi adına değil vakıf adına kayıt ettirdiğini söyleyen Avdagiç, “Nobel Ödülü almış bir sanatçıya destek vermeyeceğiz de kime vereceğiz? Binayı almış, vakıf adına kayıt ettirmiş. Biz de 700 bin lira katkı sağladık. Şimdi adını vermeyeceğim, herkesin yakından tanıdığı ünlü ve hatta ödüllü bir sanatçımız bizden konser vermek için 40 milyon lira istedi. Vermedik, geri çevirdik” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder