İki haftadır gözümüz kulağımız Londra’daki Olimpiyat’ta olup bitenlerdeydi. Farklı farklı dallarda başarı için, madalya için yarışan Güney Afrikalı, Kübalı, Kenyalı ya da Çinli sporcularla empati kurarken, nasıl bir hayat hikâyeleri var, ne süreçlerden geçerek Olimpiyat’ta yarışacak kalibrede bir sporcu hâline geldiler, nasıl bir eğitim aldılar, kimlerden destek gördüler gibi soruları kendime sormadan edemedim. Görmesini bilene Türkiye açısından bu olimpiyatlarda meydana gelen gelişmelerin birkaç önemli sonucu var, bir tanesi spor sadece futboldan ibaret değildir, ikincisi ise spor erkeklerin tekelinde değildir. Türkiye, Londra’da son anda alınan birkaç madalya dışındaki genel başarısızlığın resmine objektif olarak bakabilirse, neden 2020’de Türkiye’de olimpiyat yapmak istediğinin de cevabını bulur düşüncesindeyim.
Olimpiyatları gerçekleştirmeye aday ülkelerden Olimpiyat Komitesi, “nasıl yapacaksınız” diye sormaktan ziyade, “neden yapmak istiyorsunuz” sorusunun cevabını duymak istiyor. Hitler dönemi Almanya’sında, Stalin dönemi Sovyetler’inde görülen güce tapmayı ifade eden büyük binalar inşa etmek, büyüklüğe vurgu yapmak isteği şehirlere imza atmak ihtirasıyla birleşince, olimpiyat da iktidarın radarına girmiş oldu. Çünkü, Türkiye’nin olimpiyat oyunları düzenleme sevdası spor adına daha yenilikçi bir evsahipliğinden ziyade, “milli sporumuz” yakıştırması yapabileceğimiz inşaat sektörüne yeni rant kapıları açmak, yeni yandaşlar yaratmak, yeni çılgın projeler icat etmekten öte değil.
Tüm bunların yanında Türkiye’yi bir beton felaketine döndürmüş TOKİ’nin rolünü gözardı etmemek lazım. AKP’nin kentsel hegemonyası için biçilmiş kaftan TOKİ, zaman içinde belediyeler tarafından hazırlanmış imar planlarına bağlı kalmaksızın kendi imarını kendisi çıkaran, kendi ruhsatını kendisi veren, denetlenmeyen bir yandaş zenginleştirme projesi olarak giderek ucubeleşti. Çalışma sahasının ölçeği değiştirilen yasalarla bütün Türkiye olarak genişledi, büyüdü. Sürekli şehirlerin dokularını değiştirme planları yapan iktidarın, diğer alanlarda gösterdiği muhafazakârlıktan eser göremediğimiz bir cevvallikteki inşaat faaliyetleri, bugün ekonomiyi ayakta tutan yegâne alanlardan biridir. Görünürdeki istek, sporun güç gösterisi durumundaki bu dev organizasyonunu Türkiye’de gerçekleştirmek ve bu yolla tarih sayfasında kendine bir yer aramak olarak özetlenebilir ancak, iktidarın ülkeyi yıkıp yeniden inşa etme hırsı bunun inandırıcılığı önünde ciddi bir engeldir. Yeni çılgın projeler için ardına kadar açılacak yeni bir rant kapısıdır.
Genel olarak, olimpiyatların ekonomik getiri argümanına da değinecek olursak, karşımıza çıkan manzara pek iç açıcı değil. 2020’yi anlatmak için şimdiden söyleyelim, bu ekonomik getiri argümanını kullanmamakta fayda var. The Economist’in bu konuda yaptığı bir araştırmaya göre, olimpik oyunların pazarlanmasında genel olarak kullanılan üç farklı alan var, ekonomik getiri, insanların olimpiyat motivasyonu ile daha fazla spor yapmaya başlaması ve olimpiyat süresince dünyanın gözünün o kentte olması. En önemli vurgu ekonomik getiri konusunda. Olimpiyat oyunlarının düzenlendiği şehir hiçbir şekilde maddi getiri sağlayamıyor. Hatta böyle bir organizasyon ciddi anlamda külfet demek. 1960’tan bu yana olimpiyatları düzenleyen hiçbir şehir maddi olarak kâra geçmemiş.
Olimpiyat oyunlarını ilk aldığında 2,4 milyar pound bütçe açıklayan Britanya’nın bütçesi en son açıklanan rakamlara göre, dokuz milyar poundu aşmış durumda. Türkiye’de 13-15 yaş grubunda olan gençlerin yarısından fazlası sportif aktivite içinde değil. Bu da 2020’de yine çok fazla madalya umudumuz olmayacak demek.
Ayrıca, olimpiyatlar sonrası insanların sportif faaliyetlere katılmasına da çok büyük etkilerinin olmadığı yönünde görüşler var. İkincil getiriler olimpiyatların şehre yapacağı katkıya bağlı. Olimpiyatların yapıldığı kente göre, kentlere farklı farklı etkileri olmuş ancak, tek ve sistematik bir etkiden bahsetmek zor.
Dolayısıyla, muktedirlerin daha iyi, daha büyük, daha görkemli bir olimpiyat yapmaktan kastı, daha fazla inşaat yatırımı yapmak, daha fazla bina dikmek ve daha görkemli açılış törenleri yapmaktan öte değil gibi.
Daha fazla sporcu yetiştirilmesi, sporcu yetiştirmenin önündeki engellerin kaldırılması, farklı branşlara yönelinmesi gibi işi şansa bırakmadan topyekûn bir çalışma gerekiyor. Bugüne kadar Osmanlı çizgileriyle donatılmış organizasyonlarda hep vurgulanan tesisler, büyük yatırımlar değil mi? Spor mu dediniz? Ona da bir ara sıra gelir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder