Sürdürülebilirlik ve Rio+20 Zirvesi


Bizde ekonomik model denince yanlış anlaşılan kavramlardan biri herhâlde sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirlik, kaynaklarla ilgili ama soyut bir anlam taşıyor. Hâlbuki kavramın temelindeki tartışma, sosyoekonomik ve çevresel faktörlerin birbirleriyle ilişki ve uyum içinde ele alınması, analiz edilmesi ve uygulanması. 20 haziranda Rio’da başlayacak Rio+20 Zirvesi’nde sürdürülebilir kalkınmanın çerçevesi ve son 20 yılda bu konuda ne kadar ilerleme kaydedildiği ele alınacak. Zirvenin iki temel teması var: Yeşil ekonomi ve sürdürülebilir kalkınmanın kurumsal çerçevesi. Ülkeler, yerel yönetimler, iş dünyasının temsilcileri, sivil toplum kuruluşları, daha iyi refah düzeyine ulaşabilmek için çevreye saygılı, sağlıklı ve temiz bir sürdürülebilir kalkınma nasıl yaratılabilir sorusunun cevabını arayacaklar. Nükleer lobi nükleer enerji için gereken yakıtın daha tasarruflu kullanıldığını öne çıkararak, nükleerin yenilenebilir olduğu tezini yine gündeme getirmekten kaçınmayacaktır. Enerji oburu ve sivil nükleer enerjiye olan iştahını ilan etmiş olan Türkiye, bakalım neler diyecek? Resmî belgelerde bakanlığın adından “Şehircilik” düşürülmüş şekilde kendini tanıtan “Çevre Bakanlığı” bakalım dünyaya neler önerecek? Türkiye’deki uygulamalardan bahsederken, kişi başına düşen seragazı salım miktarının 5,45 tona çıktığını nasıl anlatacak? Türkiye’nin tamamen fosil yakıt kullanımına dayalı bir büyüme stratejisi olduğunu nasıl izah edecek?
İklim değişikliği, küresel ısınma, hızla yükselen şehirleşme oranları, artan nüfus gibi etkiler biraraya konduğunda, sürdürülebilir bir dünya için yenilenebilir enerjiye daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Nitekim, bu alanda ciddi adım atmış olan ve yenilenebilir enerji planlarını son derece kararlı şekilde uygulamaya geçiren ülkeler var. Bunların başında da Almanya geliyor. Almanya, Mart 2011’de Japonya’da yaşanan nükleer felaketin ardından ülkedeki santrallerin sekizini derhal, kalan kısmını da 2020’ye kadar kapatma kararı almıştı. Almanya, kademeli olarak nükleerden vazgeçme kararıyla birlikte cesur bir adım attı, güneş enerjisinden elde ettiği enerji miktarı 22 gigawatt’a ulaştı. Bu, tam kapasiteyle çalışan 20 nükleer santralin ürettiği günlük elektrik enerjisine eşit. Dünyadaki güneş enerjisi santrallerinin yarısı Almanya’da.Elektriğin beşte biri bu kaynaktan karşılanıyor. Ülkede, geleneksel sistemlere göre, epey maliyetli olan güneşten enerji üretimine büyük teşvik var. Ancak, bu durum nükleer santral işleticisi şirketlerin pek işine gelmedi, bazı santrallerin kapatılmasından sonra büyük oranda zarar ettiklerini belirten başta iki dev Eon ve RWE olmak üzere enerji şirketleri, Angela Merkel yönetimindeki federal hükümete karşı Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı. Nükleer enerji üreticisi şirketler, zaman içinde o kadar palazlanmış, lobileri o kadar güçlenmiş ki, hükümetlere şantaj yapacak seviyelere gelmişler. Hükümetten 15 milyar avro tazminat istemeye hazırlanıyorlar. Hatta bu kadarla da kalmayıp, uğradıkları zararın yanı sıra, henüz bir kazanç elde edemedikleri yeni yatırımlarının da karşılanmasını talep ediyor. Bu durum, farklı firmalara başka ülkelerde de aynı yöntemi uygulamaları konusunda yol gösterebilir ki, bu en az nükleer enerjinin kendisi kadar tehlikeli bir gelişme.

Türkiye’nin bakışı ise yine gelişmiş ekonomilerden ve üye olmayı hedeflediği AB normlarından fersah fersah uzakta. Başbakan Erdoğan, Akkuyu Nükleer Santrali’nin zemin etüt çalışmaları ve lisanslama başvuru sürecini başlattıklarını belirterek, “Tedbirleri iyi aldığınızda, nükleer santral tehdit içermiyor. Bir yıl boyunca 24 saat nükleer santralin kapısında otursanız, bir uçak yolculuğunda aldığınız kadar radyasyon almıyorsunuz. Bu bilimsel bir tesbit. Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini, enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmasını istemeyenler, art niyetli şekilde kampanyalar yürütüyor” demiş. Başbakan, nükleer sürdürülebilir demeye getiriyor.

Ancak, üniversiteler pek öyle demiyor.
 Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) AŞ, projenin çalakalem yazılmış ÇED başvuru dosyasını geçen aylarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunmuştu. Bakanlık, aralarında üniversitelerin de bulunduğu bazı kamu kuruluşlarına ÇED raporuyla ilgili görüşlerini sordu. Dosyayı inceleyen Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü, olumsuz görüşünü bilimsel bir raporla sundu, santralin 332 kuş türünün barındığı Göksu Deltası’nı, caretta caretta ve yeşil denizkaplumbağaları ile Akdeniz foklarının yaşam alanlarını tehdit edeceği uyarısında bulundu. Ayrıca, nükleer atık sorununun küçümsendiğini belirten uzmanlar, yasal mevzuatta nükleer santral kurulması, işletilmesi, atıkların bertaraf edilmesi konusunda boşluklar olduğuna dikkat çekti.
Türkiye, termik, nükleer ve HES yapmakla uğraşırken, bir güneş ülkesi olmasına rağmen, yakın zamana kadar gerekli kanun ve mevzuat çıkarılmadığı için kurulmuş ticari hiçbir güneş enerji santraline sahip değil. Türkiye, fosil yakıtlarla çalışan enerji üretimine daha çok yatırım yapan, seragazı salımlarıyla dünyayı en çok kirleten ülkeler listesinin üst sıralarına adını altın harflerle yazdırmaya aday.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder