Türkiye’de bulunduğu makamı olur olmaz gözümüze sokmaya meraklı
isimlerin başında İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş geliyor.
10 milyar liraya yakın bir yatırımla yapılan metro hattı açılıyor diye olay
oluyor. Metroyu, 20 yıldır
aynı partinin idaresindeki büyükşehir belediyesi yapmayacaktı da kim yapacaktı? Sanki kamunun ve yerel idarenin
dışında toplu taşıma meselesini çözecek başka bir kurum varmış, bu işleri
hayata geçirmek rekabete açıkmış gibi...
Topbaş, cuma günü açılış töreni
gerçekleştirilen Kadıköy-Kartal metro hattının açılışından önce 14 ulusal gazetenin birinci
sayfasında padişah fermanı gibi berbat tasarımlı bir ilanla karşımıza
çıktı. Kamu taşımacılığı yapma konusunda tek yetkili belediye, o ilanları
vermese, halkın böyle bir hizmetten haberinin olmaması ihtimali mümkün mü?
Açılışın kendisi zaten en büyük iletişim değil mi?
İlan metronun hizmete giriyor
olmasını gözümüze sokarken, Topbaş gazetelere yansıyan bir de itirafta
bulunuyordu: “Bu metrobüs sistemiyle olmuyor, yoğunluk var. Sadece
metrobüs hattını kontrol eden bir komuta merkezi kurulacak, kalabalık noktaları
görecek ve kalabalık yerlere otobüs gönderecek.”
Topbaş, otobüsle günlük yolcu
taşıma kapasitesinin İstanbul’da dünyanın diğer benzer kentlerindekine oranla
iki katını aştığını, hafif metro ve raylı sistem gerektiğini belirtiyor ve
ekliyor: “Otobüsle de olacak
iş değil.”
Topbaş’a birileri İstanbul’da deniz ulaşımının toplam ulaşım çözümleri içinde yüzde 3’lük bir paya sahip olduğunu, deniz ulaşımına ağırlık verilmesiyle kara ulaşımındaki kaosu azaltmaya yardımcı olabileceğini hatırlatsa...
Topbaş’a birileri İstanbul’da deniz ulaşımının toplam ulaşım çözümleri içinde yüzde 3’lük bir paya sahip olduğunu, deniz ulaşımına ağırlık verilmesiyle kara ulaşımındaki kaosu azaltmaya yardımcı olabileceğini hatırlatsa...
Metro hattı açılışı tantanasının
yanında kentsel ulaşım sistemlerinde alternatif geliştirmek, deniz ulaşımının
kullanımını arttırmaya yönelik çözüm üretmek, arabalı vapurları daha fazla ve
daha farklı yönlerde çalıştırmak da yerel yönetimlerin sorumluluğu altında olsa
gerek.
Sayıları çoğaltılabilecek, dünyanın New York, Londra, Pekin,
Madrid gibi önemli kentlerinin metroları 20. yüzyılın başlarında hayata
geçirildi. İstanbul’da ise ilk metroya 2000’lerin başında sahip olduk. İstanbul’da CHP’li Nurettin Sözen döneminde başlatılan
yatırımı AKP iktidarı sürdürdü, gerekli maddi imkânları sağladı ve bu ilk
açılan metroya daha sonra yeni hatlar ekledi. Kadir Topbaş’ın şansı, hükümetin maddi
anlamda tam desteğini alarak bu projeleri hayata geçirebilmek oldu.
Dolayısıyla, sıklıkla totaliter rejimlerde görülen geçmişi sıfırlayarak “herşey benimle başladı”
yanılgısına düşmemek, geçmişte olup bitenleri hatırlamak için biraz arşiv
karıştırmak lazım.
Sınırlarının nerede başlayıp
nerede bittiği giderek bir muamma hâline gelen İstanbul’un devliği karşısında
hayli minimal kalan metro sistemini, füniküleri, raylı sistemleri, hafif
metroları alt alta koyduğunuzda ancak yüzde 10’luk bir rakama ulaşıyorsunuz.
Deniz ulaşımını da yüzde 3 olarak kabul edersek, geriye kalan yüzde 87 karayolu
taşımacılığının payına işaret ediyor. Metrobüslerle,
otobüslerle bu trafik sorununun çözülemeyeceğinin farkına varmış bir iktidarın
üçüncü köprü ısrarını anlayabilen varsa beri gelsin. Özellikle İstanbul’da ulaşım
politikalarının son 50-60 yılda karayoluna odaklı olarak planlanmasından
denizyolu, demiryolu gibi alternatiflerin geri planda bırakılmasından kimse
ders almışa benzemiyor. Avrupa’da neredeyse orta büyüklükte bir ülke çapındaki
kentin yerel yöneticisi olarak hem karayolundaki yoğunluktan şikâyet edip hem
de trafik arapsaçına dönünce “üçüncü köprü karşıtları şimdi ne diyecek, işte
büyük ihtiyaç” demek büyük bir paradoksu kendi içinde barındırıyor. Daha rantabl kamusal ulaşım
seçeneklerine yönelmek yerine karayolu ulaşımını pompalayacak üçüncü, dördüncü,
beşince köprüler ne kadar metro yaparsanız yapın, yine insanı değil araçları
odağa aldığınız bir ulaşım politikasından öteye geçmez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder