Bir yıla daha yeni bir başlangıcın, umudun, barışın heyecanını taşıyarak giriyoruz. 2011, umutların kırılmadığı, toplumsal barışa ve huzura biraz daha yaklaştığımız bir yıl olsun. Umut demişken, yılın ilk yazısını aralık ayında yayınlanmış iki araştırmaya ayırmak istiyorum. Zira, ikisi de iş dünyası temsilcilerinin ve siyasilerin her platformda bahsetmekten gurur duyduğu Türkiye'nin genç nüfusu ile ilgili araştırmalar.
Türkiye'de gençlik son dönemde siyasilere attıkları yumurtalarla gündemde. Demokratik ve ekonomik standartlar geliştiği ölçüde gençlerin talepleri karşılanabilir. Onların taleplerine önem vermek, eleştirmeden önce dinlemek, gençliği ötekileştirmemek gerekiyor. Türkiye'nin tüm kesimlerinin taleplerini dikkate alan bir değişim ve dönüşüm sürecinde, gençliğin sesine daha fazla kulak verme gerekliliği yumurta olaylarıyla bir kez daha farkedilmiş oldu.
Daha eşitlikçi ve nitelikli eğitim
Araştırmalardan ilki, medyada da epeyce ses getiren BETAM'ın (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi) PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) araştırması ile ilgili değerlendirme notları. OECD, her üç yılda bir üye ülkelerdeki öğrencilerin okuma becerileri ile matematik ve fen okuryazarlığındaki yeterliliklerini ölçüyor. Burada hedef, bilgi amaçlı bir ölçüm yapmak değil, edinilen bilgi ve becerilerin günlük hayatta karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmede ne derece kullanılabildiğini anlamak.
Bu açıdan bakıldığında PISA sonuçları, milli eğitim sisteminin performansının da bir ölçütü olarak karşımıza çıkıyor. Araştırma sonuçları, eğitim sisteminin güçlü ve zayıf yanlarını gösterirken, iyileştirmeye yönelik planlama için de gerekli verileri sunmuş oluyor. Türkiye olarak biz bu araştırmada neredeyiz diye bakarsak, 34 OECD ülkesi içinde tüm puan türlerinde 31'inci sıradayız. Detaylarına çok fazla girmeye gerek yok ancak, bu araştırmanın gözler önüne serdiği en önemli gerçeklerden biri, sadece öğrencilerin yeterlilik düzeylerinin düşüklüğü değil, Türk eğitim sisteminin katetmesi gereken mesafenin kısalmadığı, daha eşitlikçi ve daha nitelikli bir eğitime ihtiyacın devam ettiği gerçeğidir.
TOG, gençlik ve sivil inisiyatifler
Bahsedeceğim diğer araştırma ise, İbrahim Betil'in kurucusu olduğu TOG'un (Toplum Gönüllüleri Vakfı) yürüttüğü çalışmaların gençler üzerindeki etkilerini değerlendirmek üzere yaptırdığı TOG Etki Araştırması'nın sonuçları. Betil'in sekiz yıl önce gençleri merkeze alan bir değişim ve dönüşüm projesi olarak başlattığı Toplum Gönüllüleri Vakfı'nın araştırması, sosyal projelerin bireyselleşmeye, sosyal ve kişisel gelişime katkısını ölçmüş. Tüm faaliyetlerini gönüllü gençlerle yürüten TOG, 2010'da 22 bin 699 genç ve 500’ün üzerinde yetişkin aktif gönüllüsüyle 727 sosyal sorumluluk projesi gerçekleştirmiş.
Eleştirel olmanın başka yolları da var
Araştırmaya göre, gönüllü gençlerin sosyal ve bireysel gelişimi, akranlarına göre yüzde 20 daha yüksek. TOG faaliyetlerine katılan gençlerin birey olduklarının, kendilerine özgü özelliklerinin farkına varmaları konusundaki gelişim, akranlarına göre iki yılda yüzde 25 artmış. Kendilerini ve çevrelerini değiştirebileceklerine yönelik benlik yeterliliği ise yüzde 10 artış gösteriyor. Bu gençlerde, genel kabullere karşı eleştirel ve sorgulayıcı tutum ve davranışlar olarak tanımlanan olumlu sosyal direnç de güçlenmekte. Olumlu sosyal dirençteki artış iki yılda yüzde 25’e ulaşıyor. Araştırmada önemli gördüğüm tespit ise şöyle: Potansiyelleri hayata geçmemiş yurttaşlar, daha az 'kişi' daha az 'birey' olabiliyor. Bu nedenle bu yurttaşların sosyal fayda üretimleri düşük, dolayısıyla oluşturdukları sosyal hayatın devinimi cılız, dönüşümü sönük.
Buradan gençlere enerjilerini yumurta atmak yerine hem kendilerine hem de topluma fayda getiren işlere kanalize etmelerini önerebiliriz.
* * * * * * *
Yılın ilk müjdesi
Loç Vadisi'nden geldi
2010'un son 2011'in de ilk iyi haberi Loç Vadisi'nden geldi. 31 Aralık gecesi twitter'daki mesajları okurken, Doğa Derneği'nin tweet'i yüreklere su serpti: Müjde! Loç Vadisi'ndeki HES inşaatı resmen durduruldu! Loç Vadisi Koruma Platformu ve avukat Yakup Okumuşoğlu'nun 15 Ekim 2010 tarihinde ortaya çıkardığı ancak resmi makamların belgelendirmek için ayak sürüdüğü Cide HES projesinin kaçak olduğuna dair çabalarına en sonunda ses veren çıktı. Cide Kaymakamlığı'na Kastamonu İl Özel İdaresi'nden verilen belgede Cide HES şantiyesinin mühürlenmesi hususunda yılın son günü ve saatlerinde yazı gönderildi. Kaymakamlık, yazının gelmesi üzerine derhal Cide Jandarması'nı harekete geçirerek, akşam saatlerinde şantiyeyi mühürlettirdi. Mühür üzerinde, “31.12.2010 tarih ve 754 sayılı Kastamonu Özel İl İdaresi İmar ve Kentsel İyileştirme Müdürlüğü'nün yazıları gereği bu işyerinin faaliyetleri durdurulmuş olup, Cide Kaymakamlığı tarafından mühürlenerek kapatılmıştır. Mühürün izinsiz kırılması ve faaliyete devam edilmesi halinde yasal işlem yapılacaktır” ibaresi yer aldı.
Böylece, Cide HES projesinin imar planı olmadığı ve imar izni olmadan kaçak bir HES yapılmak istendiği de resmen onaylanmış oldu. Vurulan bu ilk mühürden sonra Loçlular, şimdi yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal davasının sonuçlanmasını bekleyecek. Loç Vadisi’ndeki HES projesi, açılan yürütmeyi durdurma ve ÇED iptal davasına, köylülerin yaz boyu süren dere nöbetine ve Tophane Salı Pazarı'nda bulunan Orya Enerji önünde 24 gündür devam eden oturma eylemine rağmen inşaatı sürüyordu.
Noel Baba her zaman hediye getirmiyor. Bu gelişme, Noel Baba'nın Loçlulara yeni yıl hediyesi oldu, bazılarının ise kabusu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder