Küresel krizin ardından gelişmiş ekonomilerin toparlanmadaki zorlukları, özellikle finansal sektörü yeniden ayağa kaldırmakta yaşadıkları sorunlar Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’den oluşan BRIC ülkelerini göz bebeği yaptı. BRIC kelimesini dünya finans jargonuna 2001 yılında Goldman Sachs kazandırmıştı. BRIC ülkelerinin son 10 yılda gösterdikleri dinamik büyümenin ardından Türkiye’nin bu gruba dâhil edilip edilmeyeceği tartışılıyordu. Hatta kimileri, hiçbir farklı anlama gelmese de, TBRIC diye bir kısaltma bile uydurmuştu. Sonunda Türkiye BRIC’e değil misk kedisi anlamına gelen CIVET’e dâhil edildi. Güney Afrika da BRIC’i çoğul hale getirdi: BRICS! Geleneksel ekonomik güç merkezleri olan Avrupa ve ABD’den güç kayması devam ederken, BRICS ile birlikte gelecek 10 yıla CIVET ülkelerinin damga vuracağından bahsedilmeye başladı. CIVET, BRIC’e göre daha riskli ancak pazar dinamikleri açısından cazip.
Dünya ekonomisinin Misk kedileri
CIVET ülkeleri arasında Kolombiya, Endonezya, Vietnam, Mısır ve Türkiye yer alıyor. CIVET içinde yer almak için gerekli şartlar arasında, büyümeyi ve harcamayı destekleyecek (vasıflı!) genç nüfus, kredi kanallarının destekleyecek düşük borç yükü, istihdam imkânları ve uzun soluklu büyüme yaratacak çeşitlendirilmiş bir ekonomi, yüksek tasarrufları veya büyümeyi finanse edebilecek sermaye birikimi yer alıyor. Türkiye, bu kriterlerin büyük kısmını yerine getirebildiği için CIVET arasında sayılıyor. En önemli göstergelerden biri de, bu ülkelerin hepsinin yabancı yatırımcı çekme cazibesi. Gelişmekte olan ülkelerin bu yıl gelişmiş ülkelerden üç kat daha hızlı büyüyecekleri ve küresel toparlanmaya öncülük edecekleri de yine öngörüler arasında yer alıyor. Küresel ekonominin yeni gözdelerinden oluşan CIVET grubunun isim babası ise, dünyanın en büyük bankacılık gruplarından biri olan HSBC.
S&P’den CIVETS 60 Endeksi
Yapılan tahminlere göre, gelişmiş batılı ülkeler yavaş, BRICS ve CIVET ülkeleri daha hızlı büyüme gösterecek. Küresel büyümenin motoru, önce BRICS ardından CIVET ülkeleri olacak. Türkiye, genç nüfusu, düşük borçluluk oranı, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve güçlü finansal sistemiyle grubun öne çıkan üyesi. Küresel ekonomik krize en iyi dayanan ve en az hasarla süreci yöneten bu ülkeler, geçen hafta ekonomi dünyasının iki önemli gazetesi hem Wall Street Journal hem de Financial Times’ın radarındaydı. Wall Street Journal, “Türkiye, yeni endeksin merkezi” derken, Financial Times, Standard&Poor’s’un geçen hafta açtığı CIVET 60 Endeksi’nin yüzde 21’ini oluşturarak kilit oyuncu olduğunu yazdı. Endeksin amacı, CIVET ekonomilerinin önemini uluslararası yatırımcılar için ne kadar arttığına dikkat çekmek. Ancak, ülkeler arasındaki siyasi farklılıklar göz ardı edilemeyecek düzeyde. Türkiye, grupta tek Avrupalı, AB ile üyelik müzakereleri sürdüren bir ülke iken, Vietnam otoriter bir rejimle yönetilen, Mısır ise halk ayaklanmaları sonrası reform aşamasında olup otoriterlikten kurtulmaya çalışan bir ülke.
Piyasaların Erdoğan endişesi
Ancak, Türk ekonomisine ilişkin tüm görüşler bu kadar olumlu değil. Türkiye ile ilgili bir analiz yayınlanan Economist dergisi, “Türkiye ekonomisi aşırı ısınıyor” derken, siyasi gelişmelere atıfta bulunarak, “Türkiye’de seçmenlerin bir kısmının hükümetin son dönemdeki baskıcı yöntemlerinden huzursuzluk duysa da, AKP’nin genel seçimlerde yine birinci parti olmasının beklendiğini” yazdı. Ekonomi, enflasyon ve cari açık rakamlarıyla uluslararası piyasalarda endişe uyandırırken, yaklaşan seçimlerin siyasi arenada yarattığı gerginlik de yakından takip ediliyor. Bu konuyla ilgili en çarpıcı, en değişik analizlerden birini geçtiğimiz günlerde Royal Bank of Scotland Group analisti Timothy Ash yaptı. Ash’in tespitleri şöyle: “Üçte iki çoğunluğu kazanmış bir AKP’nin tartışmalı bir Anayasa reformu dayatabileceğini, Türkiye’yi, bugünkünden de fazla gücü Başbakan, hatta “Başkan” Erdoğan’ın elinde toplayacak bir başkanlık sistemine doğru götürebilecek olduğunu gözlemleyen piyasalar genel itibariyle endişeli. Piyasaların tercihi statükonun muhafaza edilmesi yönünde.” Ekonomik göstergeler yıllardır AKP’nin güvendiği dağlar. 2007 seçimi gibi 2011 seçimini de ekonomik performansı sayesinde kazanacağı kabul görüyor. Bu performansın temellerinden birisi, dış piyasalarda Türkiye’nin itibarı. Ama yukarıdaki ihtiyatlı duruştan anlaşılıyor ki, dış piyasalar AKP garantisinin üstelik tek elde toplanacak daha fazla güç ve iktidar anlamına gelebilecek olmasına mesafeli. Bir nevi “AKP’ye evet, mutlakıyete hayır” demekteler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder