Nükleerde ısrar, ıstırabı görmezden gelmektir

Türkiye’nin defalarca girişimde bulunduğu ve tam da Japonya’da yaşanan felaketle aynı döneme denk gelen nükleer santral kararlılığı, hem yurtiçinde hem uluslararası alanda büyük bir talihsizlik olarak görülüyor. Dünyanın gözü Japonya’daki Fukushima nükleer santraline çevrilmişken, Enerji Bakanı Taner Yıldız, “içimin rahat etmediği bir şeyin altına imza atmam” derken, Başbakan Erdoğan Mersin Akkuyu’da yapılacak nükleer santralden asla geri dönüş olmadığını ifade etti. Hatta, nükleer santral tehlikesine karşı “evde oturmak da riskli” dercesine, nükleer santral ile tüp karşılaştırması yaptı. Tartışmalara cuma günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de katıldı, Türkiye’nin birden nükleer enerjiden vazgeçmesinin doğru olmadığını hatta Türkiye’nin nükleer için geç kalmış bir ülke olduğunu söyledi. Bizdeki nükleer felaket böyle... Biraz dünyadan örneklere bakalım.

 

Çernobil’den bugüne 800 kaza

Nükleer felakette ortaya çıkan radyasyon ve radyoaktif maddeler sadece “düştüğü yeri” yakmıyor. Nükleer enerji kazalarının geçmişine bakıldığında genellikle iki kazadan bahsedilir: Çernobil ve TMI (Three Mile Island). Dünyanın en feci nükleer kazası olarak tarihe geçen Çernobil’den yayılan radyasyonun İskoçya’ya kadar etkisini gösterdiği biliniyor. Sadece Çernobil’den bu yana irili ufaklı 800 tane kaza olduğu kayıtlara geçmiş bir veri. Nükleer kaza ve nükleer yakıt çubuklarının neredeyse eridiği son anda kurtarmalar, hemen tüm santrallerde olagelen hadiseler. Çernobil’den bu yana sadece ABD’de 200 adet son anda kurtarma vakası yaşanmış. Yine 2006’da İsveç’te meydana gelen bir kazada altı nükleer reaktörden dördü devre dışı kalmış. 2007’de Japonya’da yaşanan bir deprem sonrası nükleer enerji santralinde yangın çıkmış ve tesisin yedi reaktörü kapatılmış. O dönem 1200 litre kirlenmiş suyun denize karıştığından kaç kişinin haberi var? Örnekler muhtelif.

 

Bu duyarsızlık Japonlara hakaret

Dünyanın bu sıcak gündemini Greenpeace Akdeniz Direktörü Uygar Özesmi ile konuştuk. Özesmi, Başbakan’ın ve hükümetin duyarsızlığının, neredeyse herkese olan güvenini kaybetmiş Japonlara hakaret etmek anlamına geldiğini dile getiriyor ve şöyle devam ediyor: “Nükleer enerjinin karşısında olan çevre hareketleri, Japonya’da olanlar karşısında dehşete ve hüzne kapıldı. Bir şey yapılması için harekete geçti. Bizdeki politikacılar, verilen mesajlarla oradaki insanların ıstırabını görmezden gelerek, hâlâ uygulanan yanlış enerji politikaları nedeniyle evlerde kullanılan tüpü de küçümseyerek, orada kaybolan yaşamları hiçe saydılar. İşin insani boyutunu görmezden geldiler.”

 

Diretme yolunu tercih ettiler

Japonya, nükleer felaketi hâlâ bertaraf edebilmiş değil. Pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke önlemler alıyor, yeni güvenlik planları hazırlıyor. Dün gelen haberler, Fukushima bölgesinde üretilen gıdaların üretiminin yasaklandığı, Tokyo ve yakınlarındaki şebeke suyunda radyoaktif madde izleri bulunduğu yönündeydi. Peki dünyada bunlar olurken, bizde bu inat niye? Özesmi, bunu da şöyle açıklıyor: “Türkiye’deki çevre hareketleri nedeniyle daha önce nükleer santral yapımı iptal edildi. Halkın bunu yine engelleyeceğini bildikleri için dayatmacı üslup uyguluyorlar. Nükleere karşı Meclis’e 170 bin imza taşındı, bu daha önce nerede görülmüş? Cuma günü Greenpeace olarak başlattığımız imza kampanyası, bir günde 20 binden fazla imza aldı. Bu bakış açısıyla halkı dinlerlerse, olmayacak. İnsan fikrine yönelik saygılarının bir göstergesi bu. Hükümetin bu yanlıştan hâlâ dönme şansı var. İnsana değer verdiklerini göstermek için askıya aldıklarını söyleyebilirler. Bu gidişle halkın desteğini bu dayatmacı üslupla kaybedecekler.”
Özesmi’ye göre, nükleere yapılan her yatırım yenilenebilir enerji ve enerji geleceğinden çalmak demek. Avrupalı ülkeler nükleer enerji programlarını revize ediyor. Hem güneş, rüzgâr, jeotermal gibi yenilenebilir enerjinin payını arttırmaya hem de verimliliği yükseltmeye çalışıyor. Özesmi, mücadelelerinin nükleer kararı tamamen iptal edilene kadar süreceğini söylüyor: “Tehlikeli bir malzemeyle tehlikeli süreçlerle tehlikeli atıklar ortaya çıkararak enerji üretiyorsunuz. Bu süreçler işin içine dahil edildiğinde nükleer ucuz değil pahalı bir enerji. Zehirlenmiş toprakların, radyasyona maruz kalmış insanların bedeli nerede, rüzgâr, güneş vs santralinin bedeli nerede? İnsanı ve doğayı bu tartışmanın odağına koymak gerekiyor.”
Geçen yıl Enerji Bakanı Yıldız ile biraraya gelmelerinin üzerinden bir gelişme olmadığını kaydeden Özesmi, şöyle devam ediyor: “Bir yıl önce Bakan nükleerle yaşamaya hazırız demişti. Aynı cevabı şimdi Fukushima’nın 20 kilometre ilerisinde oradaki insanların gözünün içine bakarak söyleyebilir mi? O görüşmede, 2050’ye kadar Türkiye’nin enerji yol haritası raporunu sunduk. Nükleerle ilgili fikir ayrılığımız olsa da sizinle aynı düşünüyoruz, nasıl hayata geçirebiliriz diye bir heyet oluşturalım dedi. Ama heyet kurulmadığı gibi nükleere karşı eylem yapan 58 kişi yargılanıyor.”
Yani politikacılar bize diyor ki, Hasankeyf’siz, Allianoi’suz, ağaçsız, susuz bir Türkiye olabilir ama nükleersiz bir Türkiye asla olamaz. Nasıl olsa kıyamete daha çok var

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder