Japonya, yaşadığı deprem ve tsunami felaketinin yaralarını sarmaya çalışadursun, fekaletin hemen ardından nükleer santralların zarar görmesi ülkeyi alarma geçirdi. Ülke artçılarla ara ara sallanıyor ancak nükleer santrallerde yaşanacak yeni patlama korkusu, deprem ve tsunami korkusunun önüne geçmiş durumda. Nükleer enerjinin bundan sonraki geleceğini de Japonya’da bu konuda yaşananlar belirleyecek gibi görünüyor. Çünkü, Japonya’dakilerin depreme en dayanıklı ve felaketlere en hazır santrallar olduğu belirtiliyordu. Durumun kontrol altına alınamaması halinde dünya kamuoyunda nükleer enerjiye güvenin tamamen kaybolacağı konuşuluyor. Ancak, Japon Hükümeti’nin yaşanan sürece ilişkin şeffaflığını ve dünya kamuoyunu bilgilendirme şeklini de takdir etmek lazım.
Felaketin ardından nükleer reaktörlerden birinde patlamanın meydana geldiği Fukushima 1 santralında, soğutma sisteminin devre dışı kalması nedeniyle, son çare olarak deniz suyundan yararlanıldı. Soğutma sistemi devre dışı kalınca uranyum yakıt çubukları aşırı ısındı ve soğutma suyunun hidrojen ve oksijeni ayrıldı. Hidrojenin patlaması sonucu reaktörü çevreleyen duvarlar yıkıldı. Reaktördeki basıncını azaltmak için buharın dışarı verilmesi esnasında radyasyon seviyesi arttı. Ardından iki ve üç numaralı birimlerde patlama oldu. Durum son derece kritik.
Atom Enerjisi Kurumu’nun rakamlarına göre, dünya genelinde, faal durumdaki 442 ticari nükleer santralin yüzde 20’si önemli derecede sismik faaliyetin olduğu bölgelerde. Artan enerji ihtiyacını karşılamak için 20 yıl içinde 350 yeni santral inşa edilmesi planlanıyor ve bu durum, bir doğal felaket sonucu nükleer facia yaşanması riskinin artması anlamına geliyor.
Santralın yapılacağı bölgenin Ecemiş Fay Hattı’nın birkaç kilometre yakınında olması kimsenin pek umrunda olmasa gerek. Nükleer tehlikenin farkına varmak için daha ne olması gerekli, onu da sizlerin takdirine bırakıyorum.
Şahin, Japonya’da meydana gelen olayın nükleer enerjinin sonu olduğunu belirtiyor ve şunları anlatıyor: “Bu kazalardan sonra nükleer alandaki yatırımlarda önemli bir duraklama oldu. Raporlar, nükleer enerjinin 20-30 yılda sonunun geleceğini ortaya koyuyor. En önemli sebeplerinden biri pahalı olması. Son yıllarda tekrar nükleeri diriltme yönünde girişimler oldu. ABD’de Bush döneminde nükleer santrallere Hazine garantisi verilmesi gündeme geldi ancak olmadı. Ancak, Obama inşa edilecek nükleer enerji santralleri için Hazine garantisini 30 milyar dolara çıkardı. Bu son olaylardan sonra kimsenin nükleerin güvenli olduğunu iddia edeceği bir durum yok artık.”
Peki, Türkiye’deki süreci nasıl etkiler diye soruyoruz, Şahin onu da şöyle yanıtlıyor: “Türkiye, nükleer enerji savunucularının çok kolay at oynattığı bir yer değil. Akkuyu’nun lisansının alınması 1976. Türkiye’de çok sağlam bir nükleer karşıtı kitle var. Şimdiye kadar birşey olmaz, ileri teknolojinin kalkınmaya faydası olur deniyordu. Japonya’daki olaydan sonra artık onlar bile bu şekilde savunamaz. Sistem kontrol altına alınamıyor, soğutmayı devreye sokamıyor, deniz suyu pompalıyor o da başka sorunlar yaratıyor. Tahmin edilemez sonuçları var. Deniz suyu pompalayınca hidrojen patlaması oluyor. Japonya’daki bu üç reaktör artık kullanılamaz halde. Avrupa’da, Kanada’da yıllarca açılamayan santraller var.”
Nükleer tartışmanın yapıldığı bir diğer ülke Almanya. Nükleer santralların kapatılarak, yenilenebilir enerjiye yönelinmesi konusunda bir eğilim olduğunu belirten hükümet temsilcileri, bağımsız uzmanlardan oluşan bir komisyona risk analizi yaptırmayı planlıyor. Hindistan da, nükleer santrallerin güvenlik sistemlerini gözden geçirme kararı aldı. İngiltere ve İtalya’da hükümetlere ciddi baskılar uygulanırken, pek çok ülke nükleer planlarını yeniden gözden geçiriyor.
Nükleer santrallar, halihazırda içerdikleri yüksek riskler yüzünden sigorta şirketleri tarafından sigortalanmıyor. Böylece felaket ve kazalarda oluşan tüm ekonomik maliyet halka yüklenmiş oluyor. Türkiye’de de olası bir durumda ortaya çıkabilecek tehlikenin boyutunu, bizi nasıl bir felatket senaryosunun beklediğini Japonya’ya bakarak görebiliriz. Görmek isterseniz tabi...
Felaketin ardından nükleer reaktörlerden birinde patlamanın meydana geldiği Fukushima 1 santralında, soğutma sisteminin devre dışı kalması nedeniyle, son çare olarak deniz suyundan yararlanıldı. Soğutma sistemi devre dışı kalınca uranyum yakıt çubukları aşırı ısındı ve soğutma suyunun hidrojen ve oksijeni ayrıldı. Hidrojenin patlaması sonucu reaktörü çevreleyen duvarlar yıkıldı. Reaktördeki basıncını azaltmak için buharın dışarı verilmesi esnasında radyasyon seviyesi arttı. Ardından iki ve üç numaralı birimlerde patlama oldu. Durum son derece kritik.
Atom Enerjisi Kurumu’nun rakamlarına göre, dünya genelinde, faal durumdaki 442 ticari nükleer santralin yüzde 20’si önemli derecede sismik faaliyetin olduğu bölgelerde. Artan enerji ihtiyacını karşılamak için 20 yıl içinde 350 yeni santral inşa edilmesi planlanıyor ve bu durum, bir doğal felaket sonucu nükleer facia yaşanması riskinin artması anlamına geliyor.
Dünya ne konuşuyor, biz nereye?
Türkiye de, Mersin Akkuyu’da nükleer santral yapmayı planlıyor. Zira, Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Japonya’daki santralların otomatik olarak kapadığını ve durumun kontrol altında olduğunu açıklaması, konu hakkında ne kadar erken açıklama yaptığını gösterdi. Dün de, bir TV programında Yıldız’ı, 3’üncü jenerasyona sahip santralların daha yüksek standartlara sahip olduğunu söylerken duydum.Santralın yapılacağı bölgenin Ecemiş Fay Hattı’nın birkaç kilometre yakınında olması kimsenin pek umrunda olmasa gerek. Nükleer tehlikenin farkına varmak için daha ne olması gerekli, onu da sizlerin takdirine bırakıyorum.
‘Artık kimse nükleeri savunamaz’
Dünyada nükleerle ilgili en büyük felaketler 1979’da ABD’deki TMI ve 1986’da Rusya’da meydana gelen Çernobil kazaları. Çernobil’in yarattığı yıkım ve tahribatla başetmek yıllar aldı. Fukushima’da aynı acı son yaşanabilir. Bu konuda fikirlerini almak üzere Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Ümit Şahin ile konuştuk.Şahin, Japonya’da meydana gelen olayın nükleer enerjinin sonu olduğunu belirtiyor ve şunları anlatıyor: “Bu kazalardan sonra nükleer alandaki yatırımlarda önemli bir duraklama oldu. Raporlar, nükleer enerjinin 20-30 yılda sonunun geleceğini ortaya koyuyor. En önemli sebeplerinden biri pahalı olması. Son yıllarda tekrar nükleeri diriltme yönünde girişimler oldu. ABD’de Bush döneminde nükleer santrallere Hazine garantisi verilmesi gündeme geldi ancak olmadı. Ancak, Obama inşa edilecek nükleer enerji santralleri için Hazine garantisini 30 milyar dolara çıkardı. Bu son olaylardan sonra kimsenin nükleerin güvenli olduğunu iddia edeceği bir durum yok artık.”
Peki, Türkiye’deki süreci nasıl etkiler diye soruyoruz, Şahin onu da şöyle yanıtlıyor: “Türkiye, nükleer enerji savunucularının çok kolay at oynattığı bir yer değil. Akkuyu’nun lisansının alınması 1976. Türkiye’de çok sağlam bir nükleer karşıtı kitle var. Şimdiye kadar birşey olmaz, ileri teknolojinin kalkınmaya faydası olur deniyordu. Japonya’daki olaydan sonra artık onlar bile bu şekilde savunamaz. Sistem kontrol altına alınamıyor, soğutmayı devreye sokamıyor, deniz suyu pompalıyor o da başka sorunlar yaratıyor. Tahmin edilemez sonuçları var. Deniz suyu pompalayınca hidrojen patlaması oluyor. Japonya’daki bu üç reaktör artık kullanılamaz halde. Avrupa’da, Kanada’da yıllarca açılamayan santraller var.”
Dünya nükleeri tartışıyor
Meydana gelen olumsuz gelişmeler, nükleer enerjiye bağımlılığı 58 nükleer enerji santralıyla yüzde 80’lere varan Fransa’da da nükleer enerji tartışmasının yeniden açıklmasına neden oldu. Nükleere karşı çıkan siyasetçiler eleştirilerini arttırdı. Ekoloji ve Yeşil Hareketi, 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri için yürütülecek kampanyada, bu konuyu ön plana çıkartacak. Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Eş Başkanı Daniel Cohn-Bendit, nükleer enerji santrallerinin inşası konusunda referandum düzenlenmesi gerektiğini söylüyor. Ama siyasiler inatçı. Başbakan Francois Fillon, eleştiriler karşısında nükleer enerji santrallerinin güvenli olduğunu, yatırımların durdurulmayacağını belirtti.Nükleer tartışmanın yapıldığı bir diğer ülke Almanya. Nükleer santralların kapatılarak, yenilenebilir enerjiye yönelinmesi konusunda bir eğilim olduğunu belirten hükümet temsilcileri, bağımsız uzmanlardan oluşan bir komisyona risk analizi yaptırmayı planlıyor. Hindistan da, nükleer santrallerin güvenlik sistemlerini gözden geçirme kararı aldı. İngiltere ve İtalya’da hükümetlere ciddi baskılar uygulanırken, pek çok ülke nükleer planlarını yeniden gözden geçiriyor.
Nükleer santrallar, halihazırda içerdikleri yüksek riskler yüzünden sigorta şirketleri tarafından sigortalanmıyor. Böylece felaket ve kazalarda oluşan tüm ekonomik maliyet halka yüklenmiş oluyor. Türkiye’de de olası bir durumda ortaya çıkabilecek tehlikenin boyutunu, bizi nasıl bir felatket senaryosunun beklediğini Japonya’ya bakarak görebiliriz. Görmek isterseniz tabi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder