Hükümete bir ‘Kıbrıslı Türk Açılımı’ gerekli

Kuzey Kıbrıs’ta Sendikal Platform tarafından düzenlenen, ilki 28 ocakta gerçekleştirilen Toplumsal Varoluş Mitingi’nin ikincisi çok daha güçlü şekilde yaklaşık 60 bin kişinin katılımıyla 2 martta yapıldı. Mitinge katılanların gözlemlerine göre, çarşamba günü İnönü Meydanı’ndaki kalabalık, 2004’te Annan Planı referandumu sırasında biraraya gelenlerden çok daha fazlaydı. Artık bu mitinglerin ne için yapıldığını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama Kuzey Kıbrıs derslerine yeni giriş yapanlar için şöyle özetlenebilir: Türkiye tarafından KKTC hükümetine dayatılan ekonomik tedbir paketi protesto edildi. Ağır izolasyonlara, küresel ekonomik kriz ve Türkiye’nin dayattığı kemer sıkma önlemleri de eklenince hayat Kıbrıslı için dayanılmaz bir hâl aldı. Aylarca süren grev dalgalarından sonra miting kararı alındı. Sonrası zaten malum, mitingde açılan pankartlara yönelik Erdoğan’ın sert üslubunun Ada’da yarattığı gerginlik, karşılıklı atışmalar, gerçeği yansıtmayan KKTC’deki memur maaşı polemikleri ve Ada halkının “persona non grata” ilan ettiği KKTC’deki TC Yardım Heyeti Başkanı Halil İbrahim Akça’nın ani bir kararla Lefkoşa Büyükelçiliği’ne önce vekâleten sonra asaleten atanması.


Sebep ekonomik mi, kimlik mi?

Ancak, her iki mitingde de açılan pankartlarda ekonomik sebeplerden şikâyet değil de kimliğe yönelik unsurlar ağır basıyor. Pankartlar arasında, “Bu Memleket Bizim, Biz Yöneteceğiz”, “Biz Kıbrıslı Türk’üz, Siz Kimsiniz”, “Kimliğe Saygı”, “Yokoluşa Hayır”, “Asimilasyona Karşı Direniş” en dikkat çekenleriydi. Demek ki, iş sadece ekonomik sebeplerle ya da dayatmalarla açıklanabilecek bir durum değil. Ada’da son yıllarda meydana gelen bütçe açıklarının en büyük sebeplerinden bir tanesi Ada nüfusunun bilinmiyor oluşu. Çünkü sürekli yeni yapılan okul, hastane, yol ve altyapı hizmetlerine kaynak aktarılıyor. Annan Planı sonrası 250 bin olarak sayılan nüfusun şimdilerde 600 binlere ulaştığını, başta KKTC Başbakanı İrsen Küçük olmak üzere söyleyenler var. Mevcut okul, hastane gibi kamu hizmetleri yetmiyor, çünkü Ada’da herşey 200-250 bin nüfusa göre dizayn edilmiş. Ada’da nüfus neden artıyor diyecek olursanız, bunun sebebi de, AKP iktidarı döneminde Ada’da gerçekleştirilen Türkiyelileştirme faaliyeti.


Yeni eylemler Meclis önünde

Mitinglere katılanların orada olma sebebi her ne olursa olsun, Kıbrıslı Türkler bir memnuniyetsizliği dile getirdi, hem UBP hükümetine hem AKP hükümetine bir mesaj verdi. Bu mesaj da çok açıktı: Bu memleketi biz yönetmek istiyoruz, nüfusumuzu bilmek istiyoruz, buradaki hükümetin çalışmalarına Türkiye’nin müdahale etmesini istemiyoruz. Peki, şimdi ne olacak? Bu eylemlerin ardından ne gelecek? Kıbrıs’taki kaynaklar, yeni eylemlerin ve grevlerin devam edeceğini söylüyor. Sendikal Platform, 25 marta kadar süre verdi, “25 marta kadar ya dayatılan paket geri çekilecek ya da istifa edip çekilecekler” diyor. Aksi halde, İnönü Meydanı’ndaki eylem ve mitingler artık bundan sonra Meclis önüne taşınacak. Siyasi partiler tarafında sağda ve solda bu gelişmelerin bir “bütünleşme” yarattığından bahsediliyor. Bu noktada partilere büyük iş düşüyor zira ortak söyleme ve ortak bir programa ihtiyaç var. Hiçbir siyasi partinin adamakıllı bir programı yok, karşı söylemi yok. Bu süreçte, ortak bir platform ve program üzerinde neler yapabilirizi görüşecekler. Erken seçim ihtimali de yine konuşulanlar arasında, olası tarih ise ekim ayı gibi.

AKP ve KKTC’nin kısa hikâyesi
Hatırlanacağı gibi, Kıbrıs’ta çözüm ve Türkiye’nin AB üyeliği hedefi, AKP hükümeti ile Kıbrıs’ta çözüm güçlerini 2002 seçimlerinin ardından biraraya getirdi. O dönemde, AKP henüz herkes için muamma iken, Ocak 2004’te alınan Kıbrıs inisiyatifi ve Nisan 2004’te Annan Planı referandumunda Kuzey Kıbrıslıların yüzde 65’inin evet demesi ile AKP’nin eli her anlamda dünya arenasında güçlenmişti. Unutmamak gerekir ki, şimdilerde çok yavaşlamış hatta durma noktasına gelmiş dahi olsa, Türkiye’nin AB’den tam üyelik için müzakerelere başlama kararının alınması biraz da bu sürecin sonucudur. AB tam üyelik hedefi yoluna giren Türkiye, istikrarlı ekonomiden bu sayede bahsetmeye başladı, bölgede stratejik güç olma sıfatlarını bu sayede adının önüne koydurdu, bu sayede dünyaya uzaktan bakan değil, karar alma süreçlerinin parçası olan ülke konumunda değerlendirildi.
Dolayısıyla, Başbakan Erdoğan’ın ve AKP iktidarının herşey bir yana, sırf bu sebeple Kuzey Kıbrıs halkına minnet duyması, daha yapıcı ve çözüme odaklı bir üsluba hızla geçiş yapması gerekiyor. Görüyoruz ki, hakaretlerle, karşılıklı kalp kırmalarla bir yere gidilemiyor, iş daha da geriliyor, muhalefet cephesini genişletiyor. Başbakan Erdoğan’a yakışan, bu mitingler niye yapıldı, bundan sonra ne olacak bunlarla ilgili bilgi alması, belki tüm tarafları biraraya getirip Dolmabahçe buluşmalarından birini Kıbrıs meselesi için yapması. Özetle, AKP hükümeti, yeni bir açılımı gündemine almalı adına da “Kıbrıslı Türk açılımı” demeli.


***


Ban Ki moon’un raporu 15 martta açıklanıyor
Bu arada, BM Genel Sekreteri Ban Ki moon, Kıbrıs konusunda hazırladığı raporu Güvenlik Konseyi’ne 15 martta sunacak. Ban Ki moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in, 15 marttan birkaç gün önce New York’a giderek bu tarihte Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirmesi bekleniyor. Fileleftheros gazetesi, Birleşmiş Milletler’in, Kıbrıs sorununun çözümü müzakerelerinde ilerleme sağlanabilmesi için raporun sunulmasını bilinçli olarak geciktirdiğini yazdı. Raporun, Ban’ın bir önceki raporda ortaya koyduğu önerini yineleyeceği de belirtilenler arasında. Habere göre, Ban, liderlere üçlü bir görüşme daha yapma niyetini ortaya koyacak ancak kesin bir tarih vermeyecek. Ama en önemlisi BM bundan böyle ucu açık, ilânihaye bir müzakerede olmayacağını söylüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder