Geride bıraktığımız 2011’de pek çok çevre ve doğayla ilgili hak ihlaline şahit olduk. Bunların pek çoğu yine aynı “biz yaptık oldu” tavrının tezahürü. HES’ler, nükleer santral projeleriyle ilgili tartışmalar, milli parkların ve SİT alanlarının betonlaşmaya açılması, doğasına sahip çıkan köylülere kolluk kuvvetlerince dayak atılması, Anadolu’yu Vermeyeceğiz gibi onlarca doğa katili projeye karşı yapılan eylemler, termik santral karşıtlarının protestoları derken, doğayı ve çevreyi yok etme konusunda Türkiye sicilini epeyce kabarttı. Üzerine tuz biber ekilen kısmı da, Sinop ve Akkuyu Nükleer Santralleri, üçüncü köprü, Gebze-İzmir Otoyolu, Ilısu Barajı gibi dev projelere ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) muafiyeti getirilmesiydi.
Ülke genelinde bunlar olup biterken, son dönemin en tartışmalı kentsel projeleri de İstanbul’da yükseliyor. Arada, son derece samimiyetsiz bir “İstanbul’un silueti bozuldu” söylenmelerine denk geliyorum ki, kim kimi kime şikâyet ediyor belli değil. Beyoğlu’ndaki Demirören Alışveriş Merkezi ucubesinin ardından, Emek Sineması’nın yıkılması, yine Majik Sineması ile komşusu Maksim Gazinosu’nun yıkılıp yerine gökdelenvari otel yapılacak olması, Tarlabaşı’ndaki kentsel mirasın yerle bir edilmesi, kamuoyunun tepkisini toplayan işler olarak karşımızda duruyor. Yeni yılla birlikte gündeme Taksim ile ilgili bitmek bilmeyen projelerden biri girdi: “Taksim’i dalış tünelleriyle trafiği yeraltına alma ve yayalara açma projesi.”
Aslında, bu Taksim’i yayadan arındırma projesi. Proje genel hatlarıyla şöyle, Gümüşsuyu, Sıraselviler, Mete, Tarlabaşı ve Cumhuriyet Caddeleri’nde derinliği 10 metreyi, uzunluğu ise 70 metreyi bulan devasa yarıklar açılacak, yerin altına trafiğin akacağı dalış tünelleri yapılacak. Yüksek istinat duvarları inşa edilecek, kaldırımlar servis yolu haline getirilecek, ağaçlar kesilecek. İnsanlar, Taksim’e ulaşmak için metro ya da araç kullanmak zorunda kalacak. Çünkü, Taksim’e çıkan yedi yol dalış tünelleriyle kapatılacak. Dolayısıyla, Taksim’e yürüyerek çıkmak imkânsız hale gelecek. Taksim insansızlaşacak. Yani, kulağa hoş geldiği gibi Taksim’i yayalaştırma filan değil konu. Gelişmiş ülkelerin tünel yöntemlerini artık geride bıraktığı, çevreci ve ekolojik şehir planlama uygulamalarına yöneldiği bir zamanda, İstanbul’un en önemli kamusal alanına yapmak istediğiniz projeyi halka anlattınız mı?
Süreç tamamen müzakereye kapalı bir şekilde ilerliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu projeyi oybirliğiyle ile onayladı. Ardından yine oybirliğiyle İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’ndan “plan tadilatı” adı altında bir hafta gibi bir sürede jet hızıyla geçirildi. Projenin ilgi alanı içinde dört Avrupa Birliği üyesinin konsolosluğu bulunuyor: Almanya, Belçika, Fransa ve Romanya. Konuyla ilgili halk bilgilendirilmediği gibi, bu ülkelerin konsolosları da yapılacak projeyi yerel yöneticilerden değil, mimar, şehir plancıları ve sivil toplum örgütlerinden oluşan Taksim Platformu’ndan duymuş. Konsolosluklar, durumdan son derece rahatsız.
Eğer Taksim civarında veya İstanbul’da oturuyorsanız kendinize bir sorun bakalım bu projeyle ilgili size fikir soran, bilgi veren, müzakere eden birileri oldu mu? Yeni anayasa ve demokratikleşme sözcüklerinin dillerden düşürülmediği bir dönemde herkesin ortak değeri olan Taksim ile ilgili nasıl bir katılımcı demokrasi sürecinden geçildi? Kentin en önemli meydanı ile ilgili kararlar nasıl alınıyor, süreç neden şeffaf değil, en uygun projenin bu olduğuna kim karar veriyor, projenin tasarlayıcısı, mimarı kim, proje nasıl seçildi, seçim sürecinde nasıl öneriler konuşuldu? Nükleer santral yaparken, üçüncü köprü ile ilgili karar alırken sorulmadığı gibi bunda da, vatandaş ne istiyor sorusunun cevabını kimse bilmiyor.
Bu projenin gerçekleşmesi halinde Taksim Meydanı’ndan başlayan yürüyüşler, eylemler, 1 Mayıs kutlamaları da bundan sonra tarihe karışacak gibi görünüyor.
İtiraf edin belki rahatlarsınız, siz bu şehri sevmiyor olabilir misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder