Hem Türkiye hem Kıbrıs Adası’nın iki tarafı için büyük, farklı ve derin anlamlar içeren bir dönem tamamen kapandı. Cuma akşamı birçokları KKTC’nin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin lideri demeyi tercih etse de, aslında Kıbrıs sorununda tam da çözümsüzlüğünün mimarı diyebileceğimiz Rauf Denktaş vefat etti. Ne ilginçtir ki, Türkiye’de futbol oynadığı dönemde herkesin gönlünde taht kuran Lefter ile Denktaş, aynı kuşaktandı ama iki farklı değerin simgeleriydi onlar. Kaderlerinde aynı gün bu dünyadan göçmek varmış. Lefter devlet eliyle tasfiye edilen Rumların azınlık olmuş bireyi, diğeri de ülkelerinde çoğunluktan azınlık haline gelmekte olan Kıbrıslı Türklerin içinde bulundukları durumun mimarıydı.
Denktaş, yıllar önce bir gazeteciye verdiği röportajda, “Biliyorum ne yaparsam yapayım ben hep ‘Bay Hayır’ olarak hatırlanacağım” demiş, “Kıbrıslı Türklerin haklarını korumak için buna mecbur olduğunu” belirtmişti. Çocukluktan beri arkadaş olduğu Glafkos Klerides ile 25 yıl boyunca kendi toplumlarının hakları için birbirlerine karşı mücadele verdi ama Rumlarla çözüm olacağına hiç inanmadı, halkına verdikleri izolasyonların gölgesinde kimsenin tanımadığı, Türkiye’ye göbekten bağlı bir KKTC’nin ötesine gidemedi. Müzakerelerde bugüne kadar beş BM genel sekreteri, beş Rum lider, altı Türkiye cumhurbaşkanı ve 13 Türkiye başbakanı ile çalışması sanki çözümsüzlükten yana tavrının kanıtı gibiydi. Aslında, Annan Planı ve referandum tüm bunların bir illüzyondan, liderlerin sanal siyasetlerinin bir tezahüründen ibaret olduğunu açıkça ortaya koydu.
BBC, Denktaş’ın vefatının ardından, “Denktaş’ın ölümü Kıbrıs sorununun çözümündeki uzun tünelde biraz olsun ışığın görüldüğü bir anda gerçekleşti” değerlendirmesinde bulunmuş. Doğrudur... Kıbrıs her zaman Türk dış politikasında önemli yer tuttu ama hep üvey evlat gibiydi, hep sahip çıkılacak bir yer, kimseye kaptırılmayacak bir toprak parçası olarak ele alındı, halkın ne istediğinin pek bir önemi yoktu, adı konmamış bir müstemleke muamelesi gördü.
BBC, Denktaş’ın vefatının ardından, “Denktaş’ın ölümü Kıbrıs sorununun çözümündeki uzun tünelde biraz olsun ışığın görüldüğü bir anda gerçekleşti” değerlendirmesinde bulunmuş. Doğrudur... Kıbrıs her zaman Türk dış politikasında önemli yer tuttu ama hep üvey evlat gibiydi, hep sahip çıkılacak bir yer, kimseye kaptırılmayacak bir toprak parçası olarak ele alındı, halkın ne istediğinin pek bir önemi yoktu, adı konmamış bir müstemleke muamelesi gördü.
Artık zaman eski zamanlar değil, süreç çok farklı ilerliyor. Kıbrıs’ta çözüm için şimdi yeni bir dönem var, beklenti çok yüksek değil ancak Kıbrıslı Türkler 22-24 ocakta New York’ta yapılacak Greentree zirvesinin çözüm için “potansiyel” taşıdığını düşünüyor. Diğer yandan KKTC Cumhurbaşkanı seçildiği dönemde bir önceki Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın müzakereleri bıraktığı yerden devam ettireceğini söyleyen Derviş Eroğlu’nun sözlerini yerine getirmediği için Ada’da tepki var. Müzakerelerin toprak paylaşımı ve çapraz oy meselesinde kilitlendiği belirtiliyor. Toprak konusunda Türk tarafının adım atması gerektiği yönünde genel bir kanı hâkim. Geçen hafta Eroğlu, Demokrat Parti’nin kurultayında yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türk tarafının Ada’da barışı Rum tarafından fazla istediğini, çünkü mağdur olan, çözümsüzlüğün bedelini ödeyenin kendileri olduğunu söyledi. Ancak, esas niyet şu cümlede gizli: “Ama çözüm olacak diye hakkımızı, hukukumuzu terk edip 1974 öncesine de gidemeyiz.”
Türk tarafının 1974 ve sonrasında hangi Rum topraklarına el konduğunu, hangi Rum arsasına hangi otelin, hangi binanın yapıldığının verilerini ortaya koyması gerekiyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer, mülkiyetle ilgili bir komite kurulmasını ve bunların burada açıkça konuşulmasını önermişti. Türk tarafı, toprak meselesine Rumların AİHM’e giderek çok sayıda dava açmasından korktuğundan verileri paylaşmaya yanaşmıyor, Rum tarafı da veriler ortaya konmaz ise “görüşmem” diyor.
Ancak, geçen hafta ana muhalefet partisi CTP’nin Ankara’ya yaptığı ziyaretler etkisini göstermiş olmalı ki, Eroğlu verilerin paylaşılacağı yönünde bir açıklamada bulundu. Bu gerçekleşirse çözüm yönünde önemli bir adım atılmış olacak. Bir diğer mesele de, çapraz oy ile mal ve nüfus çoğunluğunun şu anki dağılımının bozulmaması yönünde. Türk tarafı, yine kuzeyde Türk çoğunluğu, güneyde Rum çoğunluğu olmasında yana. Rumların gelip Türk tarafından mal almasını, toprak sahibi olmasına karşı. Tüm bu gelişmelerin Rum lider Dimitris Hristofyas’a epeyce moral üstünlük sağladığı, içeride siyaseten tıkanmış olmasına rağmen, 2013’teki seçimlerde yeniden aday olacağı konuşuluyor. Kıbrıs, önümüzdeki günlerde ve muhtemelen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB Dönem Başkanı olacağı temmuz ayına kadar gündemde kalacak gibi... Bakarsınız hiç beklenmediği halde bir sürpriz oluverir, ne de olsa çözüm büyük ölçüde Türkiye’nin iki dudağı arasında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder