Yunanistan’ın yumuşak karnı: Sendikalar

Yunanistan, içinde bulunduğu borç batağından kurtulabilmek ve AB ile IMF’den aldığı yardımların devamlılığını sağlayabilmek için bu kurumlarla 28,4 milyar avroluk beş yıllık tasarruf planı üzerinde anlaştı. Kritik süreç, bu kemer sıkma önlemlerini içeren pakete PASOK Hükümeti’nin parlamentodan onay alıp alamayacağı. Paket, 14,32 milyar avro harcama kesintisi ve 14,09 milyar avro vergi toplanmasını öngörüyor. Pek çok vergi istisnasının kaldırılması, gelire göre tek seferlik vergi oranı artışı, katma değer vergisinin arttırılması ve lüks tüketim vergisi getirilmesi gibi önlemleri içeriyor. Tasarruf önlemlerinin en can alıcı noktası, çalışanların durumuyla ilgili. Planda, işçi ve memur alımlarının azaltılması, maaşlarda kesintiye gidilmesi, kamuda çalışanların geçici sözleşme statüsüne alınarak ücret giderlerinin azaltılması gibi hedefler var. Avrupa’nın en örgütlü sendikalarına sahip Yunanistan, gerçek bir laboratuar niteliğinde. Planın oylanacağı 28-29 haziranda sendikalar greve gidecek. Ülkede, biri kamu diğeri özel sektörde olmak üzere iki sendika konfederasyonu var. İkisi, ülkede istihdam edilen beş milyon kişinin yarısına yakınını temsil ediyor. ADEDY kamu çalışanları içinde örgütlü. GSEE ise özel sektördeki sendika konfederasyonu. ADEDY ve GSEE sendikal bürokrasisi, PASOK destekçisi ve bu konfederasyonların PASOK tarafından kontrol edilebildiği belirtiliyor. Her iki konfederasyon da farklı ideolojilere sahip işçileri barındırıyor. Yunanistan’da siyasal görüşe bağlı olarak kamu çalışanları ya da işçiler için farklı sendikal konfederasyonlar yok, ancak güçlü siyasal aktörlerin bu konfederasyon içinde kendi denetimindeki sendikalardan oluşan ayrı sendikal cepheleri var. PASOK’un sendikal cephesi de PASKE. GSEE’nin kontrolündeki PASOK destekli PASKE sendikasının yüzde 40’lık kontrol gücüne sahip. PAME, ortak sendikal mücadelede bazı ayrılıklara sahip olduğu gerekçesiyle diğer örgütler tarafından eleştiriliyor. PAME de, sendikaların ortak eylemine katılmak yerine ayrı eylemler örgütlüyor. Dolayısıyla, iktidarda sendikalar arasında böylesi organik bağlar varken, reformların önemi aşikâr. PASOK’un bir yandan bu sendikaları hoş tutup diğer yandan kritik önemdeki reformları hayata geçirebilmesi ciddi bir ikilem yaratıyor. Avrupalılar açısından reformların ciddiyetini ve meşruiyetini zedeliyor.
* * *


UNESCO’nun ahlak sınavı



Kültürel inkârcılık sadece bu topraklara has bir durum değil, yakın coğrafyamızda da görülebiliyor. Bunun en son örneklerinden birini de Azerbaycan’ın uluslararası platformlarda ortaya koyduğu tavırda görüyoruz. Konu, 15 haziranda Paris’te UNESCO salonlarında “Haçkar Sanatı: Ermeni haç taşları” başlıklı bir fotoğraf sergisinin açılışında yaşanan skandalla ilgili. Ermenilerin, yüzyıllar boyunca ve günümüzde yaşadıkları yerleşim yerlerinde çekilmiş fotoğraflardan oluşan sergi, doğal olarak Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye’deki çeşitli yerleşim yerlerini de kapsıyor. Charles Aznavour’un himayesindeki serginin açılışı öncesinde Azerbaycan delegasyonu, serginin hazırlıkları esnasında haçların menşei ile ilgili bilgi veren her türlü harita, SİT alanı ve açıklama bilgisinin kaldırılmasını UNESCO yönetiminden talep etti. Serginin açılışına birkaç saat kala UNESCO yönetiminin kararıyla haçkarların bulunduğu, yerleştirildiği ve yapıldığı yerler hakkındaki yazılar kaldırıldı. Görev tanımında kültür ve barış değerlerine dünya çapında sahip çıkmak, kültürlerarası diyalogu yerleştirmek olan UNESCO’nun yönetimi de, emir niteliğindeki bu talebi geri çevirmeyerek hemen uygulamaya koydu. Azerilerin, bu tür uluslararası kurumlara katkı payı kılıfıyla rüşvet dağıttığı sır değil. Bol paralarıyla Sovyet metotlarını aratmayacak şekilde hoşlarına gitmeyen herşeyi satın alarak sansür etmekle ün salmış bir ülke. Azerbaycan’ın UNESCO’ya yılda 1,5 milyon dolar civarında bir bağış yaptığı kaydedilirken, UNESCO yönetimi First Lady Mihriban Aliyeva’yla da sıkı ilişkilere sahip.
Sergideki fotoğrafların konusu olan haçların bulunduğu tarihî yerlerden biri Nahcivan’daki Culfa Kabristanı. Burası 2006’da Azeri ordu birlikleri tarafından yerle bir edilmişti. Azeri ordusuna mensup 200 kadar asker Ortaçağ’dan kalma 3000 civarında paha biçilmez haçkarı balyozlarla ve iş makineleriyle kırarak, kamyonlara yükleyip Aras Nehri’ne boşaltmıştı. Ardından Culfa Azeri ordusunun atış alanı olmuştu. UNESCO, Kültür Mirası Anlaşması’nın bu bariz ihlalinin ardından bugün Azerilerin sansür faaliyetlerine ses çıkaramıyor. Ermeni haçkar sanatının UNESCO tarafından “maddi olmayan kültürel miras” olarak tanındığı sırada, Azerbaycan bunu protesto ederek, haçkarların sadece Ermenilere ait olmadığını da iddia etmişti. Avrupa Ermeni Birlikleri Forumu, UNESCO yönetimine karşı protesto süreci başlattı. Forum, olayla ilgili UNESCO’ya dava açmaya hazırlanıyor. Kısa süre önce Venedik Bienali’nde Azeriler sanata ve sanatçıya olan saygılarını (!) bir kez daha göstermiş, Beral Madra’nın küratörlüğünde dünyaca ünlü Azeri sanatçı Aydan Salakhova’ya ait eserlerin, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in müdahalesiyle önce üstü örtülmüş ardından eserler kaldırtılmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder