Avrupa Yunanistan’ı rehin alıyor

Komşumuz Yunanistan’da işler iyice sarpa sarıyor. Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu, AB ve IMF’in kendisine şart koştuğu kemer sıkma önlemlerini içeren ekonomik program üzerinde milli mutabakat sağlanması şartı üzerine muhalefet liderleriyle biraraya geldi. Ancak, parti liderlerinden Papandreu’ya destek çıkmadı. Yunan Maliyesi’nin temmuzdan sonra ödemeleri gerçekleştirecek parasının olmadığı sır değil, AB ve IMF ile geçen yıl imzalanan 110 milyar avroluk kredinin 12 milyar avroluk beşinci diliminin serbest bırakılmasıyla ilgili ciddi sorunlar var. AB ve IMF Yunanistan’dan, Osmanlı’nın son döneminde borçlarını ödemesi ve bu borçlara gelir yaratmak amacıyla işletmeleri yönetmesi için kurulan Düyun-u Umumiye benzeri bir Bağımsız Özelleştirme Komisyonu kurmasını istedi. Bunun anlamı aslında şu: Maliye vergi toplayamıyor, gelir tahsil edemiyor. Bu Komisyonda yer alacak ülkeler, bu işleri üstlenecek. Yunanistan, kapsamlı bir özelleştirme yapacağını duyurdu. Hedef beş yılda 50 milyar avro. Bu özelleştirmelerden ve devlete ait gayrı menkullerin satışından sorumlu olacak bu komisyon, AB ve IMF’ten alınan son borcun dışındaki eski borçların ödenip ödenmediğini de denetleyecek. Özelleştirmenin sistematiği konusunda AB’de farklı görüşler var. Özelleştirilecek varlıklar bir fon tarafından yönetilsin ya da özelleştirilecek şirketler tek bir devlet şirketi altında toplansın. Hangi yöntem benimsenirse benimsensin, ortadaki tek bir gerçek var ki, o da Avrupa tedbiri elden bırakmayacak. Avrupalılar, Komşu’nun bu özelleştirmeleri yapabileceğine inanmıyor, Yunan devletine güvenmiyor. İdari ve siyasi olarak iflas ettiği varsayılan ülkede, özelleştirme şartı getirmek yetmiyor. Sistem işlemediği için satışı da Avrupalılar yapacak, eğer alıcı çıkmazsa, şirketler teminat olarak Avrupalılarda kalacak. Özelleştirmenin adını bile duyunca sokaklara dökülen sendikaların ve Yunan halkının bu son durumla göstereceği reaksiyonlar zinciri, Avrupa’nın yeni kâbusu oluyor.
 
***

Nükleer yatırımlar duraklama sürecinde
Yunanistan’daki kronikleşen ekonomik krizin yanı sıra Avrupa’nın başka sorunları da var. Siyasi sığınma başvurularının artması nedeniyle serbest dolaşım ve tek vize anlaşması Schengen yeniden tartışma konusu olurken, nükleer enerji güvenliği de yine önemli tartışma konularından biri. Deloitte’ın bir raporuna göre, Japonya’daki nükleer felaket sonrası hükümetler, nükleer enerjisinin artı ve eksilerini daha dikkatli değerlendiriyor. Aynı rapora göre, 2050’de biyokütle, güneş, rüzgâr ve jeotermal enerjinin toplam enerji içinde payı yüzde 35’ten fazla olacak. Geçen hafta bu yönde alınmış en somut kararlardan biri İsviçre’den geldi. Kamuoyu baskısının da etkisiyle, İsviçre hükümeti, yeni nükleer santral planlarını durdururken, faaliyette olanları da ömürleri dolduğunda kapatacak. Bu arada Almanya Çevre Bakanı Norbert Röttgen ve ülkedeki 16 eyaletin çevre bakanları, güvenlik incelemeleri için geçici bir süre kapatılan nükleer santrallerden en eski yedi tanesinin tamamen kapatılmasını istedi. Nükleer enerjiden tamamen vazgeçilmesi konusunda 2017 ve 2022 tarihleri konuşuluyor. Gelecek dönemde nükleer enerji sektörünü, lisanslama mevzuatlarının gözden geçirileceği, özellikle saha çalışmaları ve güvenlik analizlerinin sorgulanacağı, tüm bunların da maliyetleri arttırıcı etkisinin oluşacağı bir dönemin beklediği de tahminler arasında.

Nükleer kirlilik notunu düşürdü

Japonya’da Fukuşima Nükleer Santrali’ndeki sorunlar ve skandallar devam ededursun, ilk kez bir ülkenin kredi notu nükleer santralin yol açtığı felaket dolayısıyla düşürüldü. Japonya’nın notunu negatife çeviren Fitch, not indirimi gerekçeleri arasında, “Fukuşima Nükleer Santrali’nin yol açtığı kirliliğin temizlenmesi maliyetine ilişkin belirsizliğin not üzerinde aşağı yönlü riskler oluşturduğu” ifadesine yer verdi. Bu arada, Greenpeace, Fukuşima kıyısından aldığı örneklerde normalin 50 kat üzerinde radyoaktif kirlenme tesbit etmiş olmasının pek haber değeri olmasa gerek. Kirlenmiş alanların tekrar temizlenmesi oldukça zor ve radyoaktif maddelerin dağılması riski yüksek. Bu sebeplerle enerji kaynaklarının güvenliği konusunda pek çok ülkede farkındalık her geçen gün artıyor. Bu farkındalığın bu topraklara da uğraması dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder