Japonya’dan Almanya’ya kadar nükleere itiraz var

11 Mart 2011 günü ekranlarının başında Japonya’da yaşanan tsunami felaketine tanıklık ederken, aslında insanın doğa karşısında nasıl çaresiz kaldığının en çarpıcı görüntülerini de anbean izlemiştik. Sonra o doğal felaket, bizi başka bir felaketin eşiğine doğru sürükledi. Tsunami sırasında zarar gören Fukuşima’daki nükleer santral, hiç hesaplanmamış risklerle dünyanın en ciddi çevre krizlerinden biri haline geldi. Bu gelişmenin ardından enerjisinin önemli kısmını nükleer santrallerden sağlayan gelişmiş ülkeler, nükleer santral güvenliğini ve yeni yatırım planlarını tekrar gözden geçirme ihtiyacı hissetti.
Konuyla ilgili en somut adımı ise geçtiğimiz günlerde Almanya attı. 17 nükleer santralle halen elektrik üretiminin yüzde 23’ünü karşılayan Almanya’da iktidardaki Hristiyan Birlik Partileri CDU/CSU ile Hür Demokrat Parti FDP, ülkedeki 17 nükleer santralin en geç 2022 sonuna kadar tümüyle kapatılmasını kararlaştırdı. Bu son derece radikal sayılabilecek kararın Almanya’da son dönemde artan nükleer karşıtı halk hareketlerini yatıştırmak amacıyla alınıp alınmadığı sorusu akla gelebilir. Ancak, ülkede son derece güçlü olan çevre hareketinin bu işin sonuna kadar takipçisi olacağı da bir başka gerçek.

 

10 yıl sonra yine aynı hedef

Aslında Almanya’daki nükleer santrallerin geleceği Japonya’daki felaket sonrası tartışılmaya başlanan bir konu değil. Geçen yıl Başbakan Angela Merkel’in koalisyon hükümeti, muhalefet partileri ve çevre örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen, eski nükleer santrallerin faaliyet süresini sekiz yıl, yenilerinkini de ortalama 14 yıl uzatma kararı almıştı. Zaten Almanya’da 10 yıl önce iktidardaki Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller’den oluşan koalisyon hükümeti, 2022’ye kadar tüm nükleer santrallerin kapatılmasını kararlaştırmıştı. Geçen yıl eylülde alınan kararla nükleersiz Almanya hedefi, aslında 2036’ya ertelenmişti.
Ancak, Japonya’daki gelişmelerin ardından Merkel tarafından nükleer santrallerin kapatılması konusunda tavsiyelerde bulunması amacıyla bir Etik Komisyonu kuruldu, ilk adım olarak 1980’den önce kurulmuş sekiz nükleer santral kapatıldı. Etik Komisyonu, hazırladığı raporla santrallerin 10 yıl içinde kapatılmasının mümkün olduğunu söyledi. Böylece Merkel Hükümeti, 2001’deki Sosyal Demokrat Parti SPD ve Yeşiller Hükümeti’nin kararlaştırdığı tarihe yakın bir karar almış oldu. Merkel, yenilenebilir enerjiye geçiş noktasında ülkedeki herkesin bu sürece dahil edilmesinin önemine değinen Etik Komisyonu’nun çalışmasını, “enerji sistemini kökten değiştirmenin mümkün olduğunun kanıtı” olarak değerlendirdi.

 

Diğer Avrupa ülkelerinin tavrı

Geleceğin enerjisinin daha emniyetli ama aynı zamanda güvenilebilir ve ekonomik olması gerektiğine dikkat çeken Merkel, aldığı bu kararı hayata geçirebilirse, bu konuda tarihi bir rol üstlenmiş olacak. Bu kararın özellikle nükleer santrale sahip diğer Avrupa ülkelerinde yankı bulmaması imkansız. Her ne kadar Fransa, Almanya’nın kararının kendi nükleer enerji politikalarında bir değişikliğe yol açmayacağı mesajını verse de, uzun süre kayıtsız kalmaları Fransa’daki Yeşil Hareket hatırlanacak olursa, zor gözüküyor.
Elektrik enerjisinin yüzde 85’ini nükleer enerji kaynaklarından karşılayan Fransa, kendi planlarında bir değişiklik olmayacağını iddia etse de, Fransa’daki Ekoloji ve Yeşiller Partisi Genel Sekreteri Cecile Duflot, bu kararın nükleer enerji dışında çözüm bulma imkanının her zaman bulunduğunu gösterdiğini söylüyor ve tüm Avrupa’ya yayılmasını temenni ediyor. Nükleer enerjinin amansız muhaliflerinden Avusturya, Almanya’nın aldığı karardan son derece memnun. AB’de nükleer santrallerin dayanıklılık testlerinden geçirilmesi için sürekli baskı yapan Avusturya, 1978’den beri nükleere karşı tavrını değiştirmedi. Japonya’daki kriz sonrası nükleer enerjiden vazgeçen ülkeler arasına İsviçre de girmişti.

 

2022 tarihi bile eleştiriliyor

Almanya’da, nükleer santrallerden vazgeçilmesinden sonra enerji alanında yepyeni bir mimarinin ortaya çıkacağını söyleyen Merkel, en hızlı şekilde nükleer enerjiden çıkış konusunda söz verdi.
Almanya’daki Yeşiller şimdilik temkinli. 6 haziranda Federal Bakanlar Kurulu’na sunulacak yasa değişikliğini taslağını gördükten sonra konuyla ilgili açıklama yapacak. Almanya’da Yeşiller, kararı yetersiz buluyor ve tüm reaktörlerin 2017’de kapatılabileceğini söylüyor. Merkel’in kararında nükleer enerjiye güvensizliğin tavan yapması, Almanya’da giderek yayılan nükleer karşıtı gösteriler ve Yeşiller’in özellikle Fukuşima’dan sonra yapılan seçimlerde oy oranını arttırması etkili oldu.
Uluslararası çevre kuruluşu Greenpeace ise hükümetin nükleerden çıkış kararını sorumsuzca buluyor. Greenpeace’e göre, nükleerden 2022’den çok daha önce, 2015 gibi çıkılabilir. Greenpeace, nükleer enerjiyle geçirilen her yılın, bir sonraki Fukuşima krizine davetiye çıkarmak anlamına geldiğini söylüyor. Greenpeace’in Almanya’nın nükleerden çıkış serüvenine ilişkin araştırması, ülkenin enerji ithal etmeden ve fosil yakıt teknolojilerine bel bağlamadan 2015’e kadar nükleer santralleri kapatabileceğini gösteriyor. Rapora göre, 2020’ye kadar farklı enerji kaynakları aynı anda kullanılacak, nükleer zamanla tedricen kaldırılacak. Beş yılda yapılacak güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarıyla desteklenecek.

 

Nükleerden çıkış planı

2009 rakamlarına göre, dünyada yenilenebilir enerjiye yapılan toplam yatırım 150 milyar dolar. Yeni kapasite yatırımlarında Almanya birinci sırada. Halihazırda, Almanya, enerjisinin yüzde 43’ünü kömürlü termik santrallerden, yüzde 23’ünü nükleerden, yüzde 18’ini yenilenebilir enerjilerden ve yüzde 14’ünü de doğalgazdan sağlıyor.
Almanya’nın koyduğu en büyük hedeflerden biri yenilenebilir enerji üretimini iki katına yani yüzde 35 seviyesine çekmek. 2020’ye kadar karbon emisyonlarını da 1990 seviyesinden yüzde 40 azaltmayı hedefliyor. Almanya’nın bu dönüşüm sürecinin maliyetinin 10 ile 30 milyar avro arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunun en büyük kısmını enerji taşıma ağlarının yenilenmesi oluşturacak. 3600 kilometrelik yeni elektrik ağı hattı yapılması öngörülüyor. Güneş enerjisinden elektrik üreten fotovoltaik enerjide Almanya, işletmeye alınmış 5400 megawattlık kapasitesiyle İspanya ve Japonya’nın önünde ilk sırada. Her beş güneş pilinden biri ve neredeyse her üç rüzgar türbininden biri Almanya’da üretiliyor. 2009 yılı itibariyle 300 binden fazla insan yenilenebilir enerji sektöründe çalışıyor. Buna ek olarak su arıtma, filtreleme, geri dönüşüm ve yeniden doğaya kazandırma gibi çevre teknolojisi alanlarında 1 milyona insan istihdam ediliyor.
Uluslararası Enerji Ajansı verilerine göre, Almanya, görece az enerjiyle yüksek kapasiteli bir ekonomiyi işleten ülkeler arasında yer alıyor. Yani bizdeki “mum devrine mi geri dönüyoruz” itirazları masal.
Bu arada, enerji sektöründeki şirketler özellikle elektrik maliyetinin artacağını, gelecekte yenilenebilir enerjiye destek ödemelerinin sona erdirilmesini ve enerjide sübvansiyon istediklerini belirtiyor. Almanya, yenilenebilir enerjinini payını yükseltmek için en yüksek sübvansiyon oranlarını uygulayan ülkelerden biri. Rüzgar ve güneş enerjilerindeki büyümeyi sürdürmek için tüketilen saat başına düşen her kilowatt enerji için verilen 3.5 avro/sent vergi, sübvansiyon desteğinin kaynağı olacak ve bugüne kadar enerji yoğun sektörlere verilen aşırı destekler azaltılacak. Geçmişte saatte 10 gigawatt enerji tüketen kullanıcılara bu sübvansiyon desteği verilmiyor, en yoğun kullanıcılar ise kilowatt/saat başına 0.05 avro/sent kadar katkıda bulunuyordu. Yeni düzenlemeyle kullanıcı başına 1 gigawatt/saat yeni bir ücret tarifesi oluşturalacak. Diğer bir enerji vergisi de yenilenebilir enerjileri desteklemek için. Nükleer santraller 2022’de kapanıncaya kadar gram/uranyum başına 145 avro vergi konacak. Sözün özü, nükleer kader filan değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder