Bir haftadır Hrant Dink Vakfı'nın Ermenistan-Türkiye Gazeteci Diyalog Programı vesilesiyle Ermenistan'ın başkenti Erivandayız. Son dönemde özellikle gazeteci değişim programları sayesinde, Ermenilerle daha fazla biraraya geliyoruz. Ağırlıklı olarak gazeteci, sivil toplum gönüllüleri gibi gruplardan oluşan bu tanışma/tanıma/konuşma birlikteliklerinde her iki taraf, biraraya geldiğinde soykırım konusunu artık eskiye oranla daha az konuşuyor. Bu, soykırımın Ermenilerin ulusal kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olduğu gerçeğini yadsımak için değil, gerçek bir diyaloğun başlamasının arayışlarının izlerini birlikte sürdükleri için. Pek çok açıdan ilişkilerde normalleşme için birlikte bir “şifa” arayışı da denebilir.
Hafıza mekanlarına yaklaşım
Kendi kişisel tarihimin en ilginç tanıklıklarından birini oluşturan Soykırım Anıtı ve Müzesi, Ermenilerin tarihini ilgilendirdiği kadar Türkiye'nin tarihini de ilgilendiriyor. Kentin en yüksek tepesine inşa edilen Soykırım Anıtı, kentin insanı en hüzünlendiren yeri. Rakamlardan, analizlerden, soykırıma kılıf uydurma hallerinin hepsinden azade şekilde o tarihi tanıklığın, o yüzleşmenin, yas ortaklığının hemen ardından Türkiye'den Madımak ile ilgili gelen haberler, bu konularda bir arpa boyu yol alamadığımızı gösteriyor.
Sivas'ta 2 Temmuz 1993 günü meydana gelen olaylarda 37 kişinin diri diri yakıldığı Madımak Oteli kamulaştırıldıktan sonra yenilenerek, Bilim ve Kültür Merkezi haline getirilmişti. Sivas Valisi Ali Kolat, Sivas Katliamı'nda hayatını kaybedenler anısına her yıl yapılan etkinliğe izin vermediğini açıklaması yetmezmiş gibi, Anı Köşesi'nde katille mağdurları bir sayan isim listesi de, bu tür anma mekanlarına ne kadar samimiyetsiz yaklaştığımızın açık göstergesi.
Türkiye'nin geçmişteki utançlarıyla yüzleşmeden kendine temiz bir gelecek hazırlaması zor. O nedenle ki, bu tür hafıza mekanları, soykırımları, katliamları, insanlık suçlarını unutturmak için değil, hafızalardan silmemek için yapılıyor. Devletin, Madımak Oteli'ne, Diyarbakır Hapishanesi'ne yaklaşımındaki inkarcı ve unutmaya meyilli farklılık da buradan geliyor. Çünkü, aslında suçların izlerinin silinmesi de yeni bir suç...
1915'in 100'üncü yıldönümü
2015, Ermeni Soykırımı'nın 100'üncü yıldönümü. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan başkanlığında, 30 mayısta, Ermeni soykırımının 100'üncü yıl etkinliklerini koordine eden bir Devlet Organizasyon Komitesi kurulmuş. Soykırım Müzesi ve Enstitüsü Direktörü Hayk Demoyan da bu komisyon da yer alıyor. 2015'te pek çok konferans, seminer, sergi gibi etkinlikler yapılması planlanıyor. Ayrıca, Soykırım Müzesi gelecek iki yılda genişletilecek, yeni bölümler eklenecek ve Ermenilerin 1915'te hayatlarını kurtaran Türk, Kürt ve Araplarla ilgili bölümler de yer alacak. Çünkü, müzenin insan hikayeleri kısmı biraz eksik kalmış. Onlar da bunun farkında ve bu konuda çalışmalara başlamışlar. Öte yandan, komisyonun özel bir sitesi kurulacak ve çalışmala konusunda bilgiler buradan aktarılacak. Yine 2015'e yönelik Ermenistan genelinde “Masum Şehitler Anısına” inisiyatifi kapsamında 1.5 milyon ağaç dikiliyor. Hayk Demoyan'a göre, 2015 önemli bir tarih ve mevcut çalışmalar bu tarihe yoğunlaşarak organize edilecek. Aslında, 2015'te hiçbir şey sona ermeyecek, tam tersine birçok şey daha yeni başlamış olacak. Çok doğru.
2015, Türklerin kendi içine kapanıp bu meselenin bir tarafı değilmiş gibi davranmak yerine yeni bir dönemin başlangıcına kılavuzluk edebilir. Küreselleşen dünyada artık pek fazla kapalı sınır kalmadı. Hem soykırım hem de Ermenistan'ın Türkiye'nin müttefiki Azerbaycan arasında yılan hikayesine dönen Dağlık Karabağ ihtilafi, kapının açılmasını zorluyor. Ancak, hem geçmişin ve hem de günümüzün sorunlarına çözüm için Ermenistan tarafında Türkiye'de olduğundan daha fazla istek var. Türkiye bunu uzun vadeli bir stratejinin en avantajlı başlangıç noktası olarak kullanabilir. 2015, kilit bir tarih ve seçim dönemlerinde üç beş milliyetçi oy için iç siyaset malzemesi yapılmaktan öte bir tarihsel bir trajediye işaret ediyor. Şu anda toplumların devletlerin çok önünde olduğu, hassasiyetleri çok daha rahat konuşabildiği bir gerçek. Siyasetçilere düşen, bu karşılıklı konuşma ve birbirini tanıma sürecini zorlaştırmak yerine kolaylaştırıcı katalizör görevi görmesi.
Acıları paylaşma mekanlarındaki kısa sessizlikleri, soykırımlar, katliamlar bir daha olmasın diye bırakılan bir demet çiçeği insanlara çok görmeyin. Yüzleşmeden hiçbir şey “geçmiş” olmuyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder