Geçen hafta Başbakan Erdoğan'ın Kuzey Kıbrıs'a yönelik sözlerinin ardından Türkiye gündeminde uzun zamandan sonra ilk kez Kuzey Kıbrıs'a yapılan yardımlar var. Türk kamuoyu Kıbrıs'ta olup bitenlerden genelde habersizdir. Türk medyası Kuzey Kıbrıs'a bol para dökülerek yapılan kumarhanelerden, bayramda, yılbaşında sahne alan şarkıcılardan, paparazzi görüntülerinden, yasemin kokularından bahsetmeyi tercih eder. Ama iş son dönemde değişti. Kısaca özetlemek gerekirse, 28 Ocak'ta KKTC'de sendikaların başını çektiği 30 bin kişi Toplumsal Varoluş Mitingi ile Türkiye tarafından KKTC Hükümeti'ne dayatılan ekonomik tedbir paketini protesto etti. Protestoya, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve Güney Kıbrıslılar da destek verdi. Mitingde marjinal grupların açtığı “Ankara ne paranı ne de memurunu istiyoruz” pankartı epey tepkilere neden oldu.
Sert üslup Kıbrıslıları kızdırdı
Bu gelişmelerin ardından Başbakan Erdoğan, epey sert bir açıklama yaparak, “Bize 'defol' diyorlar. Yönetimin duyarsızlığı var. Cumhurbaşkanı'ndan Başbakan'a kadar yönetimin tavrını açık ve net koyması lazım. Türkiye'ye karşı böyle bir eyleme hakları yoktur. En düşük memurları 10 bin liraya yakın para alıyor. En düşük maaş alan kişi böyle. Benim Başbakanlık müsteşarımın aldığı 5 milyar küsur... Beyefendi 10 bin lira alıyor bir de bu eylemi yapıyor utanmadan. Üstelik 13 maaş alıyorlar yılda. 'Türkiye buradan çek git' diyor. Sen kimsin be adam... Şehidim var gazim var, stratejik olarak ilgiliyim. Kıbrıs'ta Yunanistan'ın ne işi varsa Türkiye'nin Kıbrıs'ta stratejik olarak o işi var. Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır. Biz destekliyoruz, bunun karşılığının olması gerekmiyor mu” dedi. Ancak, bu sözler kendisini pek kesmemiş olsa gerek, ardından, “Bu KKTC halkının yaklaşım tarzı değildir. Oradaki belli bir grubun her zaman tanıdığımız bildiğimiz bir grubun... Güney'le paslaşan bir gruptur. Bunlar KKTC'nin şu anda sürdürmekte olduğu barış sürecini dinamitlemek isteyen bir gruptur” dedi. Ardından Kıbrıs gazeteleri çok sert başlıklar attı, ağır yazılar yazıldı, gergin hava hala sürüyor.
Rakamlar yalan söylemez
Rakamlar yalan söylemez
Bu gelişmelerin ardından son günlerde bilen, bilmeyen herkes Kıbrıs konuşuyor, tam olarak bilmediği konular hakkında fikir beyan ediyor, Kıbrıs üzerinden farklı bir milliyetçilik geliştiriyor. Ama gerçeği rakamlar söyler. KKTC Maliye Bakanı Ersin Tatar, yaptığı bir açıklamada, 2011 bütçesinin yüzde 28.16'sının Türkiye'nin yardım ve kredilerinden oluştuğunu, bu oranın 2010'da yüzde 33.8 seviyesinde olduğunu söylemişti. Rakamlar ve hedefler böyle olabilir ancak son üç dört yılda yaşanan küresel krizden zaten ağır izolasyonlar altında bulunan Kuzey Kıbrıs da etkilendi.
Bütçe hedefleri tutmadı, küresel kriz öncesi ortalama yüzde 25-30 seviyelerinde seyreden bütçe açıkları 2009 ve 2010 yıllarında yüzde 35-40 civarında bir seyir izledi. İster istemez Kuzey Kıbrıs'ın bütçe açıkları Türkiye'den alınan yardımlarla kapatılmaya çalışıldı. 2008'de 750 milyon lira civarında olan yardım daha sonraki yıllarda 1 milyar lira seviyesinde gerçekleşmeye başladı. Hedef tabi ki bundan sonraki süreçte ekonomik istikrar. Türkiye'nin bundan sonra da yılda 1 milyar lira düzeyinde yardım yapması öngörülüyor. Ancak, gözden kaçmaması gereken bir nokta var. Bunun ne kadarının Ada'da bulunan ve 40 bin kişiden oluştuğu söylenen Türk askeri kuvvetlerine ve savunma giderlerine ayrıldığı meçhul.
Ne kadarı askeri gider bilinmiyor
Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti Başkanlığı'nca hazırlanan “KKTC'ye yapılan Yardımlar 2009 Faaliyet Raporu”na göre, 2009'da Türkiye, Kuzey Kıbrıs'a 1 milyar 105 milyon liralık kaynak tahsis etmiş. 2010'da tahsis edilen rakam, açıklanacak raporla mart nisan gibi belli olacak. Türkiye, her yıl kendi bütçesinde Kuzey Kıbrıs'a yapılacak yardım ve hibe miktarını gerçekleşecek rakamın çok çok altında gösteriyor. Ancak, yıl içinde farklı isim ve faaliyetler adı altında bu yardımlar Kuzey Kıbrıs'a aktarılıyor. Tekrar etmekte fayda var, askeri ve savunma harcamalar, Türkiye'nin genel bir alışkanlığı olarak şeffaf değil.
Küresel ekonomik kriz ve Türkiye tarafından dayatılan kemer sıkma politikalarının yanı sıra Türkiye'den Ada'ya giden paranın bereketsizliğinin çok önemli bir boyutu daha var. Bütçe açıklarının ana nedenlerinden birisi, Ada'da net olarak bilinmeyen nüfusun giderek artması, özellikle hastane, okul, yol gibi yeni kamu harcamalarına ihtiyaç duyulması ve tabi ki kamu harcamalarında tasarrufa gidilememesi.Nüfus sayımı yapılması elzem
Öte yandan, Kıbrıs'ta göç ve nüfus meselesi hiçbir zaman gündemden düşmemiş bir konu. Son dönemlerde 500 bin ile 600 bin arasında bir nüfustan bahsediliyor. Bunun sadece 80-90 bini Kıbrıslı Türk. Fırıncılar Birliği, yakın zamanda Adada günde 800 bin ekmek ürettiklerini açıkladı. Bu rakama üstelik askerin fırınları dahil değil. Adada Kıbrıs Türk nüfusunun, kültürünün ve ekonomisinin imha edilerek yerine Türkiyelileştirilmiş bir nüfus yapısı oluşturulmaya çalışılıyor dense, pek de yanlış olmaz. KKTC'de sağlık, eğitim, adalet gibi kamu hizmetleri 200-250 binlik nüfus için planlanmış. Oysa nüfus bunun iki katına çoktan çıkmış durumda. 1999-2005 arası yüzde 1 civarında olan nüfus artış hızının 2006 sonrası yüzde 17'lere çıkmış. Annan Planı sonrası yapılan nüfus sayımında çıkan rakam 255 bindi. “Nasıl olsa gelen Türk, giden Türk” zihniyetinin yarattığı sorunlar şimdi ortada. Türkiyeli Türklerle, Kıbrıslı Türkler karşı karşıya gelmiş durumda.
Dolayısıyla Erdoğan'ın esip gürlediği Kuzey Kıbrıs'ın nüfusunun AKP iktidarı döneminde “Türkiyelileştirildiği” gün gibi ortada. Artan nüfusun ihtiyaçları için ve daha fazla kamu yatırımı için Adaya kaynak aktarılıyor. Şimdi buna kızmak, “paranızı biz veriyoruz nankörler” demek kime hak, kime haksızlıktır siz karar verin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder