Kuzey Kıbrıs'ta siyasiler erken seçimi konuşuyor

28 Ocak'ta yapılan Toplumsal Varoluş Mitingi'nin ardından gerilen Kuzey Kıbrıs ve Türkiye ilişkilerinin tansiyonu, geçen hafta Lefkoşa Büyükelçisi Kaya Türkmen'in görevden alınarak, yerine Kuzey Kıbrıs halkı tarafından bir anlamda persona non grata (istenmeyen adam) ilan edilen TC Teknik Heyet Başkanı Halil İbrahim Akça'nın getirilmesi ile iyice yükseldi. Dışişleri teammülleri gözardı edilerek yapılan bu görevden alma ve vekaleten atamanın sömürgelere reva görülen cinsten olduğu bir gerçek. Bu bir anlamda KKTC'yi tanımamak, Ada halkını anlamak istememek, iktidarın kendisini 'işler niye bu noktaya geldi diye' sorgulamaması demek. Başbakan miting sonrası yaptığı açıklamada, Kuzey Kıbrıs halkına "Sen kimsin be adam" demişti, bunun lafta kalmadığını da böylece görmüş olduk. Kuzey Kıbrıslıların, 2 Mart'ta yapacağı ikinci protesto mitingine kadar bu işin acil olarak çözülmesi gerekiyor. Kulislere göre, Türk tarafı Akça yerine yeni bir isim arayışın içinde.

Neden persona non grata oldu?
Akça, sonbahardan bu yana Adada rahatsızlık konusu, ancak Türkiye o günden beri geri adım atmadığı gibi yangına körükle gidiyor. Kısaca süreci anlatmak gerekirse, olaylar şöyle gelişti: Türkiye’den KKTC’ye yapılacak ekonomik yardımların koordinasyonu konusunda Temmuz 2009'da müsteşar seviyesinde atanan ve doğrudan KKTC'den sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e bağlı çalışan Akça ile ilgili tartışmalar, Haziran 2010’da KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu makamında ziyaretiyle başladı. Bu ziyaretteki bir diyalog KKTC'de yayınlanan bir köşe yazısına yansıdı. Gazeteci Levent Özadam köşesinde, Akça'nın KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu makamını ziyaret ettiği sırada, "Artık Kıbrıs Türkü’nün cezalandırılması gerek. Bunun için iktidar partisi UBP’ye talimat vererek bu operasyonu başlatmalısınız" ifadesini kullandığını yazdı. Türkiye'nin KKTC’ye gönderdiği mali yardımları yönlendiren ve bu konuda tek yetkili olan Akça’nın bu sözleri, Adada büyük tepki aldı ve eleştiri konusu oldu. Özadam'ın yazısının ardından Akça, gönderdiği açıklamada, "KKTC ekonomi yönetiminde hatalı kararlar alınmış ve bunun sonucunda daha fazla bütçe açığı oluşmuş ise yeni gelen iktidarın tedbir alması gerekir, tedbir almayarak ortaya çıkan maliyeti Türkiye'den daha fazla kaynak alarak kapatmak doğru olmaz, hatalı kararların bedeli olacak ise bu cezayı Türkiye vatandaşları değil KKTC halkı ödemelidir" dediğini ifade etti. Bu, bir nevi Akça'nın itirafı niteliğindeydi.

Sendikaları hedef alan açıklamalar
Aynı dönemde Akça'nın Fortune dergisine verdiği röportaj, tepkilerin bir kez daha üzerine çevrilmesine neden oldu. Akça, orada şu ifadeleri kullandı: "KKTC’deki temel sorun, çalışanların çok yüksek ücret alması ve fazla insan çalışması. Hepsinde çok güçlü sendikalar var ve sendikalar tasarruf yönünde atılacak adımların hepsini engelliyor. Sendikal hakların kullanım şekli çok tahripkar, kamu hizmet sunumunu olumsuz etkiliyor. Örneğin, sınav yapılacağı gün öğretmenler greve gidiyor, sınav saati geçiyor, grevi bitiriyorlar, güçlerini böyle kullanıyorlar. Birçok yasada, sendikal haklarin daraltılmasına ve kullanım şeklinin düzenlenmesine ihtiyaç var. Türkiye, balık tutma konusunda yardımcı olmalı. Program da bunu öngörüyor. Ancak KKTC toplumunda bu yeni durumun farkındalığı lazım. Kamuoyu dünyadan kopuk. Yerel ve gereksiz konularla meşgul oluyor."


Liderler 'erken seçim' dedi
Tüm bu gelişmelerin ardından tansiyonu düşürmek için KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, cuma akşamı siyasi parti liderleriyle biraraya geldi. Buluşmaya, UBP Genel Başkanı ve Başbakan İrsen Küçük, CTP Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer, DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, TDP Genel Başkanı Mehmet Çakıcı ve ÖRP Genel Başkanı Turgay katıldı. Liderler, bu toplantıda hükümetin istifa etmesini, erken seçime gidilmesini ve erken seçime kadar da geniş tabanlı bir mutabakat hükümeti kurulmasını önerdi. Ayrıca, Eroğlu'nun Akça'nın asaleten büyükelçiliğe atanması halinde güven mektubunu reddetmesi istendi. Erken seçim için konuşulan tarih ise ekim ayı. Gelen bilgilere göre, AKP dayattığı ekonomik tedbir paketinin şimdi uygulanmasını isterken, hükümet pakedi zamana yaymayı düşünüyor. Erken seçim kararı alınırsa, bu pakedi kimin, nasıl uygulayacağı ise meçhul.


2011 KKTC ile gerilim yılı
Bu arada, trajik bir notu da buraya düşeyim. Türkiye kaş yapayım derken göz çıkarmak üzere. İzolasyon altında ezilen, küresel krizden de darbe alan KKTC turizmine destek amacıyla Başbakan Erdoğan'ın da onayıyla 2011, Türkiye'de KKTC yılı ilan edilmişti. 27 Aralık 2010 tarihinde yapılan imza töreniyle birlikte, 2011 Türkiye'de KKTC yılı oldu. Nereden bilebilirdik, KKTC ile gerilim yılı olacağını. İki ülke arasındaki gerilimin iki tarafa da faydası yok. Türkiye, Kuzey Kıbrıs'ta tüm bu olup bitenleri son derece aşağılayıcı, ırkçılığa varan ifadelerle, nezaketsiz bir uslüpla tartışmaya başladı, köşe yazıları saç baş yolduran cinsten. Benim açımdan tüm olup bitenleri özetleyen şu cümleler, Yeni Düzen gazetesinden Cenk Mutluyakalı'nın cuma günkü yazısının finalindekiler gibidir. Mutluyakalı, şöyle bitirmiş, aynen aktarıyorum: "Bu toplum, bu "vali"yi reddedecektir, 'resti' de görecektir üstelik. Ve unutulmasın ki, Türkiye çok daha büyük ve güçlü bir ülke olsa da... Çok özel bir "bağ" bulunsa da ortada... Kıbrıs'ın kuzeyinde, otorite Kıbrıslı Türklerdir... Bu ülkenin asli unsuru, Kıbrıslı Türklerdir... Elçiler Erdoğanlar Çiçekler gelir geçer... 'Biz' kalırız bu adada... Kavgamıza, sevdamızla... 'Başımız dik' kalırız, umutlarımızla..." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder