Avrupa’da GDO alarmı

İnsan kendi felaketini kendi eliyle hazırlamaya ne denli meraklı ve bunu nasıl da şevkle yerine getiriyor. “Sofranıza ulaşan yiyecekleri yemek uğruna sağlığınızdan vazgeçmeniz gerekecek” dense, muhtemeldir bu cümleye muhatap herkes “önce sağlık” diyecektir. Ancak, devamında artık şu soruya da hazır olmanız gerek: “Sofranızdaki etin, sütün, yumurtanın, peynirin, meyve ve sebzelerin nereden geldiğinden, çocuklarınızı neyle beslediğinizden haberiniz var mı? Sofranızdaki bu ürünlerin sağlığınızı, geleceğinizi tehdit eden bir düşman haline gelebileceğinin farkında mısınız?” Bir ay önce Türkiye Gıda Dernekleri Federasyonu’nun, Biyogüvenlik Kurulu’na yaptığı 29 adet GDO ithalatı başvurusunu geri çekmesi, hiç şüphesiz bu alanda alınmış önemli bir yoldu. Ancak, GDO üreticisi firmalar öyle güçlü lobilere sahip ki, GDO’lu ürünlerini bir ülkeye sokabilmek için her yola başvurabilir, büyük bütçelerle organik ürünlerin hiçbir besin değerinin olmadığı şeklinde kampanyalar yaptırıp, GDO’lu ürün üretilmezse insanlığın açlığa mahkûm olacağına ve dünyanın sonunun geleceğine dair insanları inandırabilir. Dünyanın her köşesinde temsilcileri ve müttefikleri bulunan bu şirketler öyle etkili ki, bir ürüne yasaklama geldiğinde hemen yenisini üreterek piyasaya sürebilir. Son zamanlarda, başka yöntemleri daha var. GDO üreticisi dev şirketler, organik ürün üreten şirketleri satın alıp bünyelerine katarak, hem bu şirketleri paravan gibi kullanıyor, hem onların bağımsızlıklarına ve güvenilirliklerine gölge düşürüyor. Fakat, artık onların da işi giderek zorlaşıyor. Geçen hafta, Fransa’da devrim niteliğinde bir bilimsel buluşa imza atıldı, bugüne kadar GDO hakkında olumsuz olarak bilinen, tahmin edilen ya da iddia edilen pek çok görüş bu çalışmayla önemli bir somutluğa kavuştu. Caen Üniversitesi’nden biyolog Gilles-Eric Seralini’nin ekibi, GDO’lu tohum üreticisi ABD’li Monsanto, üretimi Roundup ilacına toleransı arttırılmış NK603 tipi mısırla beslenen ya da ABD’de tüketilmesine izin verilen seviyede Roundup içeren su verilen farelerin, normal beslenen farelerden daha erken öldüğünü açıkladı. Genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerin çoğunun kansere yakalandığı, bu tür mısırlarla beslenen dişi farelerin yüzde 93’ünde meme tümörleri belirlendiğini, erkek farelerin çoğunun ise böbrek ve karaciğer sorunları nedeniyle öldüğü kaydedildi. Çalışmayı 31,5 avro karşılığında www.sciencedirect.com/science/journal/aip/02786915 adresinden indirebilirsiniz. Araştırmanın yöntemini standart altı bularak, sonuçların şüpheli olduğuna dair görüşler de mevcut. Monsanto Sözcüsü Thomas Helscher, araştırmayı derinlemesine inceleyeceklerini belirterek, “Şu âna kadar biyoteknolojik ürünler üzerine yapılan pek çok bilimsel araştırma, ki bunların arasında yüzün üzerinde beslenme araştırması da bulunuyor, her seferinde bunların güvenli olduğunu teyit etti. Bu, dünya çapında denetim kurumlarının değerlendirmelerine de yansıdı” diye buyurmuş. Tabii, bu şirketin şaibeli geçmişine biraz göz atmakta fayda var. Her sektörde olabilecek hâkim durumunu kötüye kullanma hâli, bu şirkette doruk noktasına ulaşmış. Daha kuruluş yıllarında karıştığı skandallar, yüzlerce kişinin ölümüne neden olan kazalar ve birçok ülkede uyguladığı hukuksuzluk nedeniyle çarptırıldığı cezalar saymakla bitmez. Birkaç yıl önce Fransa’da bir mahkeme, bir çiftçinin şikâyeti üzerine Monsanto’nun ürettiği tarım ilaçlarının yaydığı zehirli gazlardan ötürü sorumluluğu olduğuna hükmetti. Kısa süre önce, Monsanto, Brezilya’daki bir yargı sürecinden sonra beş milyon çiftçiye 6,2 milyar avro ödemeye mahkûm oldu. Daha önceleri, Vietnam savaşı sırasında ABD ordusunun kimyevi ürünlerini kullanmasıyla iyice ünlenmiş olan Monsanto, kamuoyunda PCB ve Sarı Ajan isimli tarım ürünleriyle de özdeşleşmiş bir şirket. Fransa’daki araştırma sonuçlarının paylaşılmasının ardından Avrupa’da, bu konunun yeniden ele alınması ve GDO’ların yeniden değerlendirilmesi gündeme geldi. Araştırmaya Avrupa hükümetlerinden ilk tepki verenlerden biri de, Avusturya Tarım ve Çevre Bakanlığı oldu, GDO’yu askıya aldığını açıkladı. Hâlihazırda Avusturya’da GDO’lu mısır ekimi sınırlandırılmış durumda. Belçikalı ve Fransız yetkililer de, bu çalışmayı son derece ciddiye aldı. Hatta, AB’ye üye diğer devletleri Brüksel’deki Avrupa Komisyonu’nu bu konuda hızlı bir karar alma sürecine yönlendirme çağrısında bulundular. Bu arada yeşil hareketin önde gelen isimlerinden Fransız çiftçi ve Avrupa parlamenteri José Bové, AB kurumlarını GDO ürün ekimini men etmeye davet etti. Fransa’daki bilimsel tesbit yakında yapılacak iki büyük organik hareket için de büyük önem taşıyor. Dünya genelinde binlerce kişi, 2 ekimde başlayıp 16 ekimde Dünya Gıda Günü’nde sona erecek tohum özgürlüğü küresel ittifakının iki haftalık eylemine katılacak. Dünya çapında ekolojik sürdürülebilirlik adına önemli bir etkinlik olacak. Diğer yandan, 9 kasımda California’da gıda etiketlerinde “Bu ürün GDO’ludur” bilgisinin yer alması için referanduma gidilecek. Right to Know (Bilmek Hakkı) sloganlı kampanyadan yüzde 90 evet çıkması bekleniyor. Büyük GDO şirketlerinin sadece etikette yer alacak bir bilgi için nasıl bir karşı kampanya yürüttüğünü ise anlatmaya gerek yok. Albert Einstein der ki, “Dünya yaşamak için tehlikeli bir yerdir, kötülük yapanların yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden...” Toplumların GDO ile mücadelesi daha yeni başlıyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder