Midilli'de kriz yok

Tatilin rehavetinden kurtulan Avrupalı liderler, geçen hafta kaldıkları yerden krizdeki Yunanistan’ın geleceğini istişare edip Yunanlara sert mesajlar vermeyi sürdürürken, Yunan tarafı da mali krizin getirdiği kemer sıkma önlemleri arasında biraz olsun nefes alma peşinde. Yunanistan kendi krizini en ağır şekilde yaşarken, buna bir de diğer Avrupa ülkelerindeki krizler eklenince, ülkenin turizmi de ciddi şekilde darbe aldı. Ancak, bu noktada Yunanistan’ın imdadına sanki Türkler yetişti. Şimdilerde Yunanistan’ın en revaçta olan turizm beldeleri olan adalarını Avrupalılar yerine Türkler dolduruyor. Özellikle Avrupa ülkelerinden Yunan Adaları’na giden turist sayısında bu yıl yüzde 50 düşüş gerçekleştiği belirtilirken, Türkiye’den gelen turist sayısında ise ciddi patlama var. Böylece, Türkiye’nin Ege kıyıları karşısında bulunan Yunan Adaları, Ramazan Bayramı vesilesiyle geçen hafta epey hareketlendi. Türkiyeli turistlerin Yunan Adaları’na gerçekleştirdiği bu “çıkarma” sayesinde Yunanistan’ın genelinde hissedilen krizin etkileri, adalarda bir nebze olsun hafiflemiş görünüyor. Bayram tatili vesilesiyle sadece Midilli Adası’na gelen Türk turist sayısı 2500 civarında. Bu geliş gidişler ada halkını memnun ediyor. Midilli’nin yerel gazetelerinden biri bayramın bitişinin ardından “Yaşasın Bayram” manşetiyle çıktı. Tüm bu gelişmelerde Yunanistan’ın başlattığı “limanda hızlı vize” uygulamasının da etkili olduğunu söylemek lazım. Ekonomisi kendi içinde dönen ve en önemli üretim kalemi zeytinyağı olan Midilli Adası’na turizmin de hareketlenmesiyle anakarada görülen sıkıntılar, kaos ortamı pek uğramamış görünüyor. Onlar da Türkiyelilerin geliş gidişlerinden memnun ki, daha önce hemen hemen hiç rastlamadığım kadar Türkçe broşürle, Türkçe yönlendirmelerle gelenleri karşılıyorlar. Daha önceki gelişlerimden farklı olarakdikkatimi çeken bir diğer ayrıntı ise, adanın gitgide daha fazla rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapıyor oluşu. Krizdeki bir ülkenin alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapıyor oluşu her açıdan takdire değer. Batı Avrupa ülkelerinin sürekli “vergi vermeyen” bir ülke olarak lanse ettiği Yunanistan’da o işler de artık değişiyor, hayat eskisi gibi değil. Krizin bu hâle gelmesinde ülkedeki vergi kaçakçılığının ulaştığı boyutlar, rüşvet mekanizması ve devletin vergi toplama konusundaki zaafları etkili olmuştu. Bugüne kadar Yunanistan’ın Avro’dan çıkmasına bir tabu gözüyle bakılırken, Avro’dan çıkışın “yönetilebilir bir durum olacağı” Avrupa’nın en üst düzey bürokratları tarafından dile getirilmeye başlamıştı. Ülkelerin üzerindeki böylesi kötü imajları ne kadar güç olduğu herkesin malumu. Ancak, bazı rakamlar krizdeki Avro Bölgesi ülkelerinin, Yunanistan kadar ekonomisini düzeltmek için gayret göstermediğini ortaya koyuyor. Mesela, Yunan hükümeti, son iki yılda GSYH’nın yüzde 20’si oranında vergileri arttırıp, harcamaları azaltmış. Bu rakamlar da bugüne kadar Portekiz ve İspanya’nın yaptıklarının beş katına tekabül ediyor. Daha önce pek de vergi ödeme alışkanlığına sahip olmayan Yunan halkı da artık alışkanlıklarını değiştirmişe benziyor. Yunanistan’da hükümetin gelirleri arttırabilmek için emlak sahiplerine getirdiği yeni ek vergiler, halkın belini bükmiş vaziyette. Tüm bu resme genel olarak bakacak olursak, Ege’nin iki yakasındaki halkların yeni bir ilişki, yeni bir keşif ve yeni bir iletişim süreci içinde olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ve Yunanistan ilişkileri —her ne kadar Türkiye ile ilişkilere mesafeli duran bir Andonis Samaras liderliğinde bir hükümet iktidarda olsa da— adalar üzerinden yeni bir boyut kazanıyor. İki ülke arasındaki geliş gidişleri sadece ticari bir alışveriş ilişkisi olarak görmemek lazım. Ayvalık, Foça, Dikili ve İzmir civarından gelen Rum Ortodoks mübadillerin iskân edildiği adadaki göçmen köylerinden olan Skala Loutron balıkçı köyündeki küçük müzede Anadolu’dan göçerken, beraberlerinde getirebildikleri eşyalar sergileniyor. Türkiyeliler ve Yunanistanlılar, bu müzede geçen hafta ortak bir etkinlik düzenlediler. Dolayısıyla sadece turizm ya da ticaret odaklı değil aynı zamanda unutulmuş, geçmişte kalmış ortak değerlerin yeniden canlandırılması, ortak hafızanın hatırlanması açısından bu tür birliktelikler önemli. Türkiye’nin uçsuz bucaksız vurdumduymazlığı ile dış politikasında kaş yaparken göz çıkarma hâllerini bir yana bırakacak olursak, Ankara’nın gündeminde “nasıl yapsak da Yunanistan ile ilişkilerimizi canlandırsak” gibi bir maddenin olmadığı aşikâr. Öte tarafta Atina’daki kriz hükümetinin de bu ilişkiyi canlandırmaya ne vakti ne de mecali var... İnsanların birbirleri hakkında değil de birbirleriyle konuştuğu bir ortak değerler haznesi meydana getirebilirsek, hayatı hem kendimize hem çevremize daha yaşanır bir hâle getirebiliriz. Midilli’de olduğu gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder