‘Nükleer güvenlidir’ masalının sonu



Dünyanın son birkaç yıldır adaletsiz paylaşım, dengesiz tüketim, arsız piyasalar ve kötü yönetimlerle içinden çıkılmaz bir hale gelen borç krizine geçen yıl büyük bir sorun daha eklendi. Dünya nükleer santralleri sorgulamaya başladı. Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunaminin tetiklediği Fukushima nükleer santralinde aylarca kontrol altına alınamayan nükleer felaketinin birinci yıldönümü. Dünya, Ukrayna’daki Çernobil ve ABD’deki Three Mile Islandnükleer santral felaketlerinin ardından risk seviyesi en yüksek faciaya bir yıldır tanıklık ediyor. Depreme en fazla hazırlığı olduğu düşünülen Japonya meydana gelen felaketler zinciri karşısında çaresiz kaldı, 250 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp oluştu, 100 binden fazla insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, 80 bin kişi hâlâ geçici konutlarda kalıyor, Pasifik’te tahmin edilemeyecek boyutlarda radyoaktif kirlenme oldu. Hava, su, toprak ve besin zinciri yıllarca temizlenemeyecek şekilde kirlendi. Toprak tabakasının kazınması ve binaların tamamen radyasyondan arındırılması gerekiyor. Japonya’da radyasyon hâlâ hayatın bir parçası, devlet televizyonu her gün faciadan en çok etkilenen bölgeden radyasyon ölçüm değerleri yayınlıyor.
Nükleer enerji endüstrisinin ve onun çevresindeki lobilerin kamuoyuna yönelik sürekli pompaladığı“nükleer çok güvenli bir enerji türü” balonu bir anda patlayıverdi. Bu arada, Japon hükümetinin ve nükleer endüstrisinin Fukushima’da olan bitenin üstünü örtmeye, durumu olduğundan daha hafifmiş gibi göstermeye yönelik çabaları bir zaman sonra boşa çıktı. Tüm bunlar, dünyanın nükleerden vazgeçmesini tam anlamıyla önleyemese de, ciddi bir sorgulama sürecinin önünü açtığı bir gerçek. 
Bu gelişmelere rağmen mesela ABD, 35 yıl sonra ülkede yeni bir reaktör yapılmasına izin verdi. Ancak, Avrupa başta olmak üzere nükleer santral karşıtlığı sesini yükseltti, sivil toplum kuruluşlarıyla halkın el ele verdiği sayısız protesto ve eylem gerçekleştirildi. Nükleerin en ateşli savunucusu siyasiler bile, konuyu bir kez daha düşünmek zorunda kaldı. Almanya ve İsviçre, nükleerden çıkış için tarih belirledi. İtalya’da referanduma gidildi, ezici bir çoğunluk nükleer istemediğini sandıkta gösterdi. Fransa’da yakında yapılacak başkanlık seçimlerinin önemli bir unsuru haline geldi. Yeşiller Partisi, nükleeri azaltma sözü vermesi karşılığında ilk turun ardından ikinci turda Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande’a destek verecek. Polonya’da yine yakın zamanda referandumdan nükleere hayır çıktı. Japonya’nın ise sahip olduğu 56 reaktörden sadece iki tanesi şu anda aktif.

Greenpeace
’in, ay başında yayımladığı, Fukushima’dan alınan dersler başlıklı raporu, geçen bir yılda meydana gelen gelişmeleri tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Fukushima’da meydana gelen kazanın nedeninin aslında deprem değil, başta işletici firma TEPCO olmak üzere nükleer endüstrisi ve hükümet olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, böyle nükleer felaket, dünyanın herhangi bir yerindeki başka bir nükleer santralde de tekrarlanabilir ve milyonlarca insanın hayatını tehlikeye sokabilir. Greenpeace, bu raporla birlikte son derece ciddi başka bir konuya daha dikkat çekiyor. Bu felaket her ne kadar deprem ve tsunami tarafından tetiklenmişse de, felaketin kontrol altına alınamayışı Japon yetkililerin hem riski görmezden gelmeleri hem de kamuoyuna durumun ciddiyetini tam olarak anlatmamış olmaları. Kolaycılığa kaçarak işin insani yönü üzerinde değil de maddi hasarın miktarıyla ilgilenmeleri konunun bir başka sakat yanı.

Fukushima’nın ardından pek çok ülke eski teknolojili nükleer santrallerini kapattı, yenilerini kurma planlarından vazgeçti, nükleerden çıkış ve yenilenebilir enerjilere geçme için kendine yol haritası oluşturdu. Türkiye ise nükleeri sorgulama gereği bile duymadan duyarsız ve sorumsuz bir şekilde nükleer santral peşinde. Türkiye’nin 1970’ten bu yana nükleer santral kurma niyeti var ancak bu farklı sebeplerle hep başarısızlıkla sonuçlandı. Fukushima’nın tam da birinci yılında Mersin Akkuyu’ya yapılacak santralle ilgili ÇED raporu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sitesine kondu.

Türkiye Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Ümit Şahin’e göre, rapor kamuoyuna yönelik tam bir propaganda metni gibi.
 Örneğin, rüzgâr, güneş gibi yenilenebilir enerjilerin olumsuzluklarından ve nükleerin nimetlerinden dem vuruluyor. Raporda, fay hattının dibine yapılacak nükleer santralle ilgili kaza ve deprem risklerinden hiç bahsedilmediğini dile getiren Şahin, santrali yapacak Rus Rosatom ile ilgili yolsuzluk ve nükleer inşaatlarında düşük kalitede malzeme ürettiğine dair iddiaların ayyuka çıktığına dikkat çekiyor. Rapor, nükleer atıkla ilgili de suya sabuna dokunmamış durumda.

Bir yanda enerjisinin önemli bölümünü nükleerden karşıladığı halde nükleerden çıkma planları yapanlar, bir yanda da Vietnam, Çin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye gibi santral sevdasından geçmeyenler var. Üstelik halkın ne istediğine hiç oralı olmadan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder