Fransa’da ilk turu 22 nisanda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yapılan son kamuoyu anketleri, 1995’ten sonra ilk kez Sosyalist Parti’den bir adayın cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağına işaret ediyor. Nisan ayı artık Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin gerçeklerle yüzleşme zamanı olacak. Sosyalist Parti adayı François Hollande’ın ilk turda oyların yüzde 30’una yakınını toplayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bir de tabii, aşırı sağın adayı Marine Le Pen var. Aşırı milliyetçi babasının 40 yıldan bu yana elinden düşürmediği milliyetçilik bayrağını babasından devralan Marine Le Pen, çok hırslı. Dünyanın neresinde olursanız olun, bir ülke seçim sathı mailine girmişse, orada rakamsal vaatler de havada uçuşur. Danışmanlar bu taktikten vazgeçmiyor olacak ki, lider adayının matematiği iyi mi değil mi pek bakılmıyor. Zira, geçtiğimiz günlerde hem Sarkozy hem de Le Pen, rakamsal vaatlerde epey çuvalladılar. Sarkozy, patronların çalışanlar için ödediği sosyal güvenlik payında yedi milyon Fransız için 1000 avro kesinti yapacağını söyledi, ancak rakamları karıştırınca “Her çalışan için 1000 avro kesilmeyecek” demek zorunda kaldı. Marine Le Pen de, 1500 avrodan daha az maaş alanlara 200 avro zam yapmayı vaat etti. Ülkede 8,5 milyon Fransız, 1500 avronun altında kazanıyor. Le Pen, hem bunun toplamda ne kadar malolacağını hesap edemedi, hem de kaynağı nereden bulacaksınız sorusu yanıtsız kaldı.
İsim Roosevelt’e ithaf edildi
Avrupa’da her ne kadar en riskli ülkeler kategorisinde İspanya, İtalya, Portekiz sayılsa da, Fransa’nın da Avrupa’nın Avro kriziyle bağlantılı yapısal sorunları var. Sosyal güvenlik sistemi açığı, resesyon ve azalmayan işsizlik bunların başında. Şu an ciddi bir kriz ihtimali görülmese de, sorunlu ülkelerden kaynaklanan maliyetler ve Fransız bankalarının İtalya ve Yunanistan’daki riskleri hayli ciddi. Avrupa’da vizyon sahibi ve cesur kararlar alacak lider eksikliği de iyiden iyiye hissediliyor.
Durum böyleyken, Fransız kamuoyunun yakından tanıdığı 20 kişi, Collectif Roosevelt 2012 adıyla bir oluşumda yer almış. Yer alan isimler arasında filozof Edgar Morin, Fransa’nın eski Başbakanlarından Michel Rocard, eski futbolcu Lilian Thuram ve ABD’den Franklin Roosevelt’in torunu Curtis Roosevelt var. Ama en renklileri kuşkusuz Stephane Hessel. 1917 Almanya doğumlu bir Yahudi Fransız vatandaşı olan Hessel toplama kampından sağ kurtulmuş. 1948’de Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt ile Uluslararası İnsan Hakları Bildirgesi’nin ortaya çıkmasına önayak olanlardan. Dünyanın içinde bulunduğu duruma karşı barışçı ve şiddetten arınmış ayaklanmaya çağıran, İsrail hükümetinin 2009’daki Gazze saldırısını kıyasıya eleştiren renkli bir kişilik. Ekim 2010’da Fransızca yazdığı Indignez-vous (Utanç duyun, kızın, öfkelenin, dik durun) adlı risale dünyada Türkçe dâhil 25 dile çevrildi ve 3,5 milyondan fazla sattı. Türkçeye Öfkeliler olarak çevrilen kitap İspanya’daki Indignados hareketinin esin kaynağıydı.
Collectif Roosevelt 2012’nin çağrıcıları kendilerini şöyle tanımlıyor: Avrupa’yı kasıp kavuran bu kriz döneminde, güçlü bir yurttaş hareketinin gerçekleşmesine destek vermek ve vicdanların ayaklanmasını sağlayacak ihtiyaçlara cevap verebilecek bir hareket. Collectif Roosevelt 2012 platformunun internet sitesindeki bir nevi vatandaşlık manifestosunda “Krizden çıkmak için 15 karar alınsın” deniyor.
Grubun sitesinde yer alan maddeler imzaya açılmış durumda. Talep edilen kararlar şöyle sıralanıyor:
• Eskiden bu yana gelen birikmiş borçlar üzerindeki faizleri çok aşağı çekmek.
• Şirketlerin kazançları üzerinden yeni bir Avrupa vergisi almak.
• En zengin yurttaşlara ve büyük şirketlere verilmiş vergi indirimlerinden vazgeçmek.
• Vergi cennetlerini boykot etmek.
• İşten çıkarmaları sınırlandırmak.
• Asgari ücretle çalışan en yoksul kesime destek vermek.
• Mevduat bankacılığı ile yatırım bankacılığını ayırmak.
• Mali işlemler üzerinden bir nevi Tobin Vergisi gibi yeni bir vergi kaldırmak.
• Fabrikaların başka ülkelere taşınmasını önlemek.
• Gerçek bir konut politikasına yatırım yapmak.
• İklim değişikliğine yönelik mücadele başlatmak.
• Toplumsal ve dayanışmacı ekonomiyi geliştirmek.
• Çalışılan zamanı ve geliri doğru değerlendirerek dengeli paylaşmak.
• Avrupa Birliği’nde demokrasiyi halka yayacak şekilde tüm kurumları yeniden gözden geçirmek.
• Gerçek bir sosyal Avrupa antlaşmasını müzakere etmek.
• Eskiden bu yana gelen birikmiş borçlar üzerindeki faizleri çok aşağı çekmek.
• Şirketlerin kazançları üzerinden yeni bir Avrupa vergisi almak.
• En zengin yurttaşlara ve büyük şirketlere verilmiş vergi indirimlerinden vazgeçmek.
• Vergi cennetlerini boykot etmek.
• İşten çıkarmaları sınırlandırmak.
• Asgari ücretle çalışan en yoksul kesime destek vermek.
• Mevduat bankacılığı ile yatırım bankacılığını ayırmak.
• Mali işlemler üzerinden bir nevi Tobin Vergisi gibi yeni bir vergi kaldırmak.
• Fabrikaların başka ülkelere taşınmasını önlemek.
• Gerçek bir konut politikasına yatırım yapmak.
• İklim değişikliğine yönelik mücadele başlatmak.
• Toplumsal ve dayanışmacı ekonomiyi geliştirmek.
• Çalışılan zamanı ve geliri doğru değerlendirerek dengeli paylaşmak.
• Avrupa Birliği’nde demokrasiyi halka yayacak şekilde tüm kurumları yeniden gözden geçirmek.
• Gerçek bir sosyal Avrupa antlaşmasını müzakere etmek.
Oluşumun adına ilham veren Roosevelt adı da, tahmin edeceğiniz üzere eski ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt. 1929 buhranının ardından 1932’de başa geçen Roosevelt, mali piyasaları rahatlatmak yerine onları kontrol altına alma yöntemine gitmişti. Roosevelt’in, o dönem uygulamaya koyduğu ekonomik, sosyal ve siyasal önlemlerin tümüne “New Deal” adı verilmişti. 13 önemli yasayı yürürlüğe koyan Roosevelt, devlet/özel sektör ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştu. Bunların en önemlisi, bankaların borsalardaki spekülasyonlarını besleyecek krediler vermelerine engel olacak ve tasarruf sahiplerinin haklarını koruyacak yasalardı. Mali piyasaları rahatlatmaktan başka bir önlem düşünemeyen Avrupalı siyasetçilerin ışık yılı kadar uzak oldukları bir siyaset...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder