Nükleer santral ve duyarlılık fay hattında

Türkiye'nin nükleer santral ile imtihanı artık farklı bir boyutta ilerliyor. AKP Hükümeti'nin kararıyla Mersin Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santral projesini gerçekleştirecek olan Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. 14 Aralık 2010'da kuruldu. Şirket, geçen günlerde kuruluşunun birinci yılını kutladı. Buraya kadar sorun yok, sorun bu şirketin nükleer santral inşaatı için 13 Aralık 2011 tarihine kadar vermesi gereken belgelerle ilgili. Akkuyu NGS Elektrik A.Ş.'nin, inşaat lisansı için Türk Hükümeti’ne verdiği belgelerdeki eksiklik var. Şirket, 13 Aralık 2011 günü nükleer santral inşaat lisansını alabilmek için gerekli belgeleri teslim etmiş. Etmiş etmesine de "ufak bir ayrıntı" eksiğiyle. 
Akkuyu'da yapılacak nükleer santralle ilgili en büyük tartışma, bilindiği üzere, santralın yapılacağı bölgenin çok yakınından geçen deprem fay hattı ile ilgili olarak yapılıyor. Şirketin, teslim ettiği belgeler arasında, bölgenin sismik raporu yani bölgenin deprem risklerini gösteren araştırma yok. Bu sanıldığı gibi gizli bir durum da değil. Zira, Akkuyu NGS Elektrik A.Ş. Genel Müdürü Alexander Superfin'in, geçen hafta yaptığı açıklama bir nevi itiraf niteliğinde. Superfin, gerekli belgeleri hükümete verdiklerini ancak, sismik araştırmaların halen devam ettiğini söyledi. Nükleer santralın en tartışmalı konusu olan güvenlik ve depremle ilgili konularda gerekli raporlar hazırlanmadan, inşaat lisansı için başvurmak, projede güvenlik konusuna gösterilen duyarlılığın ne düzeyde olduğunun açık bir göstergesi. Superfin, açıklamasında, "30 yıl önce yapılan çalışmaları dikkate aldıklarını, aralık ayı içinde sismik araştırmaların sona ereceğini, veriler toplandıktan sonra değerlendirmek ve onaylanmak üzere TAEK'e gönderileceğini" kaydetmişti. Dolayısıyla, meselenin en can alıcı kısmı netleştirilmeden yine kollar sıvanmış oldu. 

Akkuyu'daki tartışma neydi?
Rusya’ya geçen yıl ihalesiz verilen ve anlaşması hızla imzalanan Akkuyu nükleer santralinin 25 kilometre yakınından Ecemiş Fay Hattı geçiyor, şu anda aktif ve yüksek enerji birikimli bir hat olarak tehlikeli grupta yer aldığı belirtiliyor. 1976'da alınan yer lisansına göre, Akkuyu'ya nükleer santral kurulması isteniyor. 35 yıl önce Ecemiş Fay Hattı, ölü fay olarak nitelendiriliyor ve bu durum hiçbir güncellemeye tabi tutulmadan Akkuyu'ya lisans veriliyor. Uzmanlar, 35 yıl önce bu lisans verilirken, fay hattına ilişkin bilgilerin kayıtlı olmadığına da dikkat çekiyor.  
Jeoloji Mühendisleri Odası'nın sitesinde yer alan uyaralar dikkat çekici. Öncelikle santralın yeriyle ilgili bilimsel (jeolojik, jeoteknik, jeofizik) verilerin nükleer reaktör kurulmasına elverecek olumluluk ve netlikte olmadığı ifade ediliyor. Bilgiler şöyle: "Santralın kurulacağı yerin yakınından geçen Ecemiş Fayı’nın sismik karakteri konusunda ciddi kaygılar yaratacak bilimsel araştırmalar var. Ecemiş Fayı, 300 kilometre uzunluğunda olup, Akkuyu’nun 20-25 kilometre yakınından geçerek denizde devam ediyor. Yılda 3 mm sol yönlü doğrultu atımlı harekete sahip, aktif bir fay. 500 yıldır 6-7 büyüklüğünde bir depremin olmaması bu fay boyunca tehlikeli bir enerji birikiminin olduğuna işaret ediyor." 
Hatta, 35 yıl önce Akkuyu’ya yer lisansı veren üç kişilik ekipte yer alan Prof. Dr. Tolga Yarman bile, "O zamanki kriterlerle bugünküler bir değil" diyerek, Akkuyu’nun lisansının geçersiz olduğunu söylemişti.
Bu arada, geçtiğimiz aylarda, Viyana Üniversitesi, Akkuyu'ya kurulması planlanan santralda olası bir kaza durumunda hangi bölgelerin etkileneceğine ilişkin bir analiz hazırlamış, Akkuyu'daki olası bir kaza halinde, kazadan sadece 15 gün sonra Doğu Avrupa ve Afrika'nın bile etkileneceğini ortaya koymuştu. Fukuşima'daki kazanın ardından yapılan araştırmada, dünyadaki 234 nükleer santral analiz edilmişti. Yüksek performanslı bilgisayarlarda hazırlanan analize göre, riskli bir kaza olması durumunda, kaza anında ilk olarak Mersin ve çevre iller etkilenecek. Kazadan bir hafta sonra tüm Türkiye, 15 gün sonraysa Türkiye’nin tüm komşuları, Doğu Avrupa, Kafkaslar, hatta Afrika’ya kadar olan geniş bir bölge, radyoaktif maddelerin etkisi altında kalacak. 
Dolayısıyla, hükümet, insanların can ve mal güvenliğini ilgilendiren deprem gibi bir kriteri de içeren yer lisansını yenilemeyi düşünmediği gibi inşaat lisansı kapsamında yapılara ilişkin sismik değerlendirmenin de sonraki aşamalara bırakılmasında bir sakınca görmüyor. Bırakın nükleeri, kısa süre önce yaşanan Van depremi deneyimi hiç olmamış gibi...

***********

Meclis'te Ekolojik 
Anayasa'yı anlattılar
Türkiye'nin hemen tüm kesimleri farklı anayasa platformlarıyla biraraya gelerek, yeni anayasanın nasıl daha sivil, demokratik, özgürlükçü ve barıştan yana bir anayasa olması gerektiğini konuşuyor uzun zamandır. Türkiye'de "doğanın da hakları" olduğunu savunanlar, Türkiye'de ilk kez ekolojik anayasa ihtiyacını dile getiriyor ve tartışmaya farklı bir boyut kazandırıyor. Ekolojik Anayasa, en fazla Latin Amerika ülkelerinde yaygın. Avrupa'da ise Almanya ve Fransa, yeni maddeler ekleyerek anayasada güncelleme yapıyor. Aslında, anayasanın ekolojik de olması, dünyada da çok yeni bir kavram. Devletin temel niteliklerinden biri olarak ekolojik ifadesinin de konması, yeni yeni talep ediliyor. 
Türkiye'de, Ekolojik Anayasa Girişimi, bir süre önce "yeryüzünün ve doğanın" haklarını tanımlayan, tanıyan ve güvence altına alan bir anayasa için çalışma başlattı. Geçen hafta, bu girişimin temsilcileri, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda Ekolojik Anayasa taslağını anlattı. AKP’den Mehmet Ali Şahin, CHP’den Süheyl Batum, MHP’den Faruk Bal ve BDP’den Ayla Akat Ata‘dan oluşan 1 Numaralı Alt Komisyon, heyetin talep ve önerilerini dinledi. Heyet, sürdürülebilir kalkınma hedefini tehlikeli bulduklarını, yaşamın sürdürülebilir kılınması gerektiğini ve bunlara bağlı olarak insan ve doğa merkezli ve doğayla uyumlu bir anayasa taleplerini anlattı. Doğa haklarını savunacak bir kamu denetçisi niteliğinde ombudsman oluşturulması istendi. Taleplerin ne kadarı dikkate alınacak önümüzdeki süreçte göreceğiz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder