Bu yıl BM İklim Konferansı Güney Afrika'nın Durban kentinde gerçekleştirildi. İçeride bu ay sonu süresi dolacak olan Kyoto Protokolü sonrası iklim değişikliği ile mücadelenin nasıl devam edeceği konusunda çetin pazarlıklar yaşanırken, dışarıda çevrecilerin, aktivistlerin, çevre ve iklim meselesiyle derdi olan, sesini duyurmak isteyen herkesin eylemleri vardı. İklim değişikliğiyle mücadelede öncü rol üstlenen AB, 2015'e dek bağlayıcı bir anlaşmaya varılmasını, bu anlaşmanın 2020'de yürürlüğe girmesinin yanısıra, atmosferi en çok kirleten sanayileşmiş ülkeler için de bağlayıcı hedefler koyulmasını istiyor. Durban'da Kanada, ABD, Japonya ve Suudi Arabistan Kyoto Protokolü'nün bir dönem daha uzatılmasına karşı çıkarken, AB, G-77 ve Çin Grubu, Ada Ülkeleri, Afrika ülkeleri ise eğer yerine yenisi gelmeyecekse sürmesini talep etti. Normalde cuma günü sona ermesi gereken zirve, bir gün daha uzatılarak dün de devam etti. Gelişmiş ülkelere 5 Mart 2012'ye kadar seragazı salımı indirim hedeflerini iletmeleri için süre tanındı. Ülkeler hedefler konusunda anlaşmaya varırsa, önümüzdeki süreçte yeni bir protokol hazırlanacak. Ortaya üzerinde çok net mutabık kalınmış bir protokol metni, bir anlaşma çıkmamış olsa da, iki hafta boyunca en gelişmişlerden en yoksullara kadar herkes bu konuda kafa yordu.
Peki, bu sırada Türkiye neredeydi, neler yaptı? Türkiye İklim Müzakerecisi Mithat Rende, çevre konularından sorumlu iki bakan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Durban'da yoktular. 2023'te dünyanın 10 büyük ekonomisi arasında olma hedefindeki Türkiye'ye yaraşır şekilde ve çevre konularıyla alay edercesine ülkeyi Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz temsil etti. Gelelim rakamlara... Türkiye, seragazı salımlarını 1990 seviyesine göre dünyanın yüzde 5 indirim sağlamaya çalıştığı süreçte bu oranı yüzde 96 arttırmış. Mevcut durumu yeterince utanç verici değilmiş gibi Türkiye, Durban'da 2020 için hedeflediği rakamı yüzde 20 olarak açıkladı. Yani, halihazırdaki artıştan yüzde 20 azaltma. Üstelik tüm raporlar, iklim değişikliğinin en kötü sonuçlarını yaşayacak coğrafyalardan birisinin Türkiye olduğunu gösterirken. Örneğin Germanwatch adlı sivil toplum örgütü 1991-2010 dönemini içeren İklim Risk İndeksi'ni yayınladı. Buna göre aşırı iklim olaylarından en çok etkilenen ülkelerin başında Bangladeş geliyor. Bangladeş'i Myanmar ve Honduras izliyor. Türkiye ise 1991-2010 ortalamasında 106. sırada yer alsa da, 2010 listesinde 88. sıraya yükselmiş.
Türkiye dünya sera gazı salımlarının yüzde 1'ini gerçekleştirirken, sera gazı salımı artışlarında ilk sıralardan aşağı hiç düşmüyor. Şu anda Türkiye'de planlanan yeni 50 tane kömürlü termik santral projesi var. Bunlar hayata geçtiğinde Türkiye, karbon salımı konusunda yeni rekorlara koşar adım gidecek gibi görünüyor. Ülkenin pek çok noktasında toplumun karşı çıkmasına rağmen, HES'ler konusundaki inat da hükümetin iklim değişikliği konusundaki vurdumduymazlığının ifadesi. Durban'da açıklanan ve Germanwatch ile CAN Europe (İklim Eylem Ağı) tarafından hazırlanan iklim değişikliği performans endeksi, Türkiye için tam bir yüz karası. Enerji kaynaklı salımların yüzde 90’unu kapsayan 58 ülkenin değerlendirildiği raporda, son dörde giren ve listede 58. sırada yer alan Türkiye en kötüler arasında. Bu kadar mı, tabi ki değil. İklim müzakerelerinde sonucu olumsuz etkileyecek politikalar ortaya koyan ülkelere verilen Günün Fosili ödülünü 3 aralık günü Türkiye aldı. CAN yaptığı açıklamada, Türkiye'nin ödüle layık görülmesinin nedenini, seragazı salımlarını indirmek için hedef belirlemeden, Kyoto Protokolü'nün mekanizmalarından faydalanarak teknolojik ve finansal destek almaya çalışmak olarak gösterdi. Türkçesiyle şark kurnazlığı!
Tüm bunlar, Türkiye'nin iklim konusundaki politikasızlığının göstergeleri. Kalkınma söz konusu olduğunda büyüyen bir ekonomi olmakla övünüyor. Ancak, içinde bulunmak istediği "gelişmişler liginde" yer alan ülkeler çok daha farklı seviyelerde Durban'da temsil edilir ve müzakere ederken Türkiye konuya büyük bir ciddiyetsizlik içinde yaklaşıyor. Durban’daki tavır geleceğimizi ilgilendiren hayati bir konudaki müzmin politikasızlığının, plansızlığının açık tezahürü. Sorumluluklarını yerine getirmeyen, politika oluşturmayan, üstelik finansal yardım alma talebinde bulunan bir ülkeyi kim ciddiye alır? İçine düşülen acizliğin, itibar kaybının farkında bile olunmadığı bir durum sözkonusu. Greenpeace Akdeniz Direktörü Uygar Özesmi, Durban'da "Türkiye'nin bundan sonra kömürlü termik santral yapmayacağız" demesinin bile çok etkili bir açıklama olabileceğini, içeride halkın takdirini kazanacağını söylüyor. Özesmi, "Türkiye iklim değişikliği konusunda içeride ve dışarıda güçlü bir politika oluşturmamakla vatandaşlarının geleceğini tehlikeye atıyor. Doğu Akdeniz bölgesinde iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerin başında geliyor" diyor.
Sahi, Türkiye iklim değişikliği konusunu yanlış anlamış olabilir mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder