Ramazan ayı vesilesiyle tüm detaylarıyla Somali’deki açlık, kuraklık ve ölümle yoğrulan hayatların dramına tanık olduk. Bu hayatta kalabilme savaşının temelinde iklim değişikliği ve buna bağlı gelişmelerin büyük payının bulunduğunu görmek gerekiyor. Her yıl sayıları giderek artan oranlarda mülteci ve sığınmacı, ülkelerindeki başta siyasi sorunlar, iç çatışmalar ve insan hakları ihlallerinden kaçarak, daha güvenli bir yaşam özlemiyle bulundukları bölgelerden sınırları aşmaya çalışıyor. Artık mülteci kavramı sadece bunlarla ifade edilmiyor. Küresel iklim değişiklikleri, günümüzde mülteci kavramının tanımını da genişletmiş durumda. Küresel ısınmaya sebep olan gelişmiş ülkelerin sorumluluğunu, iklim değişikliğine hiçbir etkisi olmayan ancak iklim felaketlerinden en çok zarar gören yoksul Asya ve Afrika ülkeleri taşıyor.
İklim mültecisi kavramı, 1980’lerin ortalarında ortaya çıkmış. Bu kavramı çevresel mülteci olarak ifade edenler de var. 1990’larda bu sebeplerle yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalanların sayısı 25 milyonken, bugün bu rakamın 50 milyonu bulduğu belirtiliyor. İklim mültecilerinin sayısının 2050’ye kadar 1 milyarı bulacağına ilişkin yapılan tahminler, insanlığın karşı karşıya bulunduğu trajedinin ciddiyetini büyük ölçüde gözler önüne seriyor.
Toplam yüzölçümü Türkiye’ye yakın olan ve 10 milyon civarı nüfusa sahip Somali’den, artık kuraklık ve açlıkla savaşmaktan yorulmuş yüzbinlerce insan sığınmak için Kenya sınırını geçmeye çalışıyor. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre, çevre kirliliği, çölleşme, su taşkınları, kıyı erozyonları ve doğal afetler nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan iklim mültecilerinin sayısı çığ gibi artıyor. The International Organization of Migration verilerine göre, dünyada 2050’de her 45 kişiden biri iklim değişiklikleri ya da çevresel etkiler nedeniyle yer değiştirmiş olacak. Dünya nüfusunun yüzde 3’ü doğdukları yerin dışında yaşıyor ve bu rakamda da artışlar gerçekleşecek. Örneğin, doğal afetin ardından meydana gelen nükleer sızıntı sonrası denize, havaya ve toprağa karışan radyasyon nedeniyle Japonya’daki Fukuşima bölgesi bir daha yerleşime açılmayacak.
Yardım kuruluşu Christian Aid’in raporuna göre, “insan dalgası” olarak nitelendirilen bu iklim değişikliklerine bağlı dev nüfus hareketleri, gelecek 40 yılda artacak. Christian Aid’in çalışması küresel ısınma mültecilerinin, insanlık tarihinin en büyük nüfus hareketi olacağına dikkat çekiyor. Christian Aid, kaynakların zaten kıt olduğu bölgelerdeki nüfus hareketlerinin güvenlik riskleri yaratacağına, bunun da eninde sonunda dünya çapında istikrarsızlık tehdidi oluşturacağı görüşünde.
Geri dönme imkânı yok
Uzman kuruluşların raporlarına göre, küresel iklim değişimlerinin sonuçları dünyanın her bölgesinde aynı etkiyi göstermiyor. Bir bölgede aşırı yağışlar, kasırgalar ve seller yaşanırken, bir başka bölgede ise aşırı kuraklık ve çölleşme hızlanıyor. Her iki durumda da insanların temel ihtiyaçlarını karşıladıkları tarım alanları zarar gördüğü için zorunlu iç ve dış göç yaşanıyor. İklim mültecilerini, diğer mülteci ve sığınmacılardan ayıran en önemli unsur, bu kişilerin yaşam alanlarını kaybetmeleri ve bir daha evlerine geri dönme imkânlarının olmaması.
Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, her yıl pek çok felaketi de beraberinde getiriyor. ABD’nin yeni kasırgası Irene kaç kişiyi evinden, yaşadığı yerden edecek kestirmek zor. 2005’te Katrina ve Rita kasırgaları, New Orleans’ta binlerce kişinin ölümüne neden olurken, iki milyon kişiyi evsiz bıraktı. 2006’da Çin’de meydana gelen tayfunlarla 500 bin kişi evsiz kaldı. Örnekler çoğaltılabilir, Pakistan’ı, İngiltere’yi vuran seller, Avustralya’da kuraklık, Rusya’daki orman yangınları. Dünyanın ilk iklim mültecileri, buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesiyle sebebiyle kıyıları sular altında kalan Tuvalu halkıydı. 12 bin nüfuslu Tuvalu’nun önemli bir bölümü Yeni Zelanda’ya göç etmek zorunda kaldı.
Yakın gelecekte ise en fazla zarar görecek kesimler, alçak kıyılar ve Afrika’daki kuraklık tehlikesi altındaki bölgeler. Uzun vadede, İngiltere, Hollanda ve hatta ABD gibi zengin ülkelerin de iklim değişikliklerinden olumsuz etkileneceği belirtiliyor. Dolayısıyla iklim mültecileri sorunu tüm dünyanın önemini kavraması gereken son derece ciddi bir sorun. Küresel ısınmanın yol açtığı iklim göçleriyle birlikte iklim mültecileri, gittikleri ülkelerdeki konumlarını güvence altına alacak hukuki düzenlemeler talep ediyor. Bu durum uluslararası hukuk ve devletler hukuku bakımından yeni tartışma alanları olarak ortaya çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder