Geçen hafta dünyanın çeşitli yerlerinden çevre hareketleri üç önemli kazanım elde etti. Brezilya’da dünya genelinde çeşitli protestolara neden olan Belo Monte Barajı’nın bölgedeki yerli halkın Amazon’un kolu olan Xingu Nehri’ndeki balıkçılık faaliyetlerine zarar vereceği gerekçesiyle mahkeme, projeyi durdurma kararı verdi. Brezilya hükümeti, 11 milyar dolarlık proje hakkındaki kararı temyize götürecek. Belo Monte Barajı’nın, dünyadaki üçüncü büyük hidroelektrik santrali olması planlanıyordu. Dünyanın dört bir yanından çevreciler ve yerli halk, barajın bölgedeki doğal hayatı yok edeceği ve su altında kalacak bölgede yaşayan 40 bin kişiyi evlerinden edeceğini savunuyor. Süreç zorlu ancak mücadele devam ediyor. Benzer bir olay yine bir Latin Amerika ülkesi olan Bolivya’da yaşandı. Bolivya’da hükümetin Amazon ormanlarından geçmesi planlanan otoyol projesine karşı bir aydan uzun süredir devam eden gösteriler üzerine Devlet Başkanı Evo Morales, projeyi askıya almak zorunda kaldı. Bolivya’nın büyük kentlerindeki onbinlerce kişi Morales’e karşı gösterilere katıldı. Anayasasına tabiat ana hakları koyan, çevre haklarını evrensel bir beyanname haline getiren, ormanların, doğanın ve yerli halkların satılık olmadığı vurgusu yapan Morales, şimdi ciddi bir ikilem içinde. Polisin protestoculara sert müdahalesi üzerine operasyona karşı çıkan Bolivya Savunma Bakanı Cecilia Chacon istifa etti. Muhalefetin polisin müdahalesine yönelik sert eleştirileri İçişleri Bakanı Sacha Llorenti’nin de istifasına yol açmıştı. Bir diğer çevre hareketi ise Mynmar’dan. Devlet Başkanı Thein Sein, tartışmalara yol açan Myitsona Barajı’nın yapımının askıya aldı. Sein, açıklamasında, Çin’in destek verdiği ve 3,6 milyar dolar maliyeti olan Myitsona Barajı inşaatının, halkın ve milletvekillerinin istekleriyle ters düştüğünü söyledi. Myitsona Barajı’nın Singapur kadar bir alanı sular altına bırakacağı iddiası var. Myanmarlı muhalif lider Aung San Suu Kyi de, ülkenin en büyük nehri Irrawaddy üzerindeki projenin yeniden gözden geçirilmesi için uğraşan azınlık grupları ve çevrecilere destek veriyor. Çevreciler ve azınlık grupları, barajın köylüleri yerinden edeceğini ve önemli gıda kaynağı çevreyi altüst edeceğini ileri sürüyor.
Dünyadan çevre hareketi manzaraları böyleyken, biz de hemen her yerden gelen HES mücadelesi verenlere uygulanan şiddet manzaraları ve yıldırma operasyonları var. Ülkenin verimli topraklarına, akarsularına, derelerine, ormanlarına, SİT alanlarına saldırılar var. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi HES’lere karşı mücadelenin insanların yaşadıkları yerler konusunda söz söyleme haklarıyla ilgili olduğunu her zaman hatırlamak gerekiyor. HES başta olmak üzere çeşitli alanlarda çevre hareketi yürüten grupların yasal, hukuksal ve demokratik mücadelelerle aldıkları yargı kararları, bilimsel raporlar ve yaşananlar görmezden geliniyor, bunun zaten doğrudan doğruya bir demokrasi mücadelesi olduğu idrak edilemiyor.
Bu gerçeği görmezlikten gelmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Tüm niyetleri yaşadıkları yeri korumak olan o yörelerin insanlarını, jandarmayla, polisle, şirket çalışanlarıyla karşı karşıya getirmenin kötü bir şey olduğunu ne zaman göreceksiniz? Hopa başta olmak üzere, Gerze, Solaklı ve Tortum ve daha pek çok bölgede yaşananlar bu sürecin beraberinde getirdiği gerilimin en açık göstergelerinden biri.
Türkiye’de türüne hiç rastlamadığımız bir istifa haberi de vardı geçen hafta. AKP’den iki dönemdir belediye başkanı seçilen Tortum İlçesi’ne bağlı Bağbaşı Belediyesi Başkanı Karabey Eroğlu, HES’lere tepki için partisinden istifa etti. HES mücadelesi bir yerel yöneticiyi, bir belediye başkanını istifaya kadar götüren bir mücadele haline geldi. Bu anlayana, kendine ders çıkarana büyük bir mesajdır. Yaşanan en yakın gerçekten örnek verirsek, Rize’de yaşanan sel felaketlerinin Rize’deki HES’lerle ilgisini göremediğimiz sürece, Türkiye, giderek daha fazla bir doğal felaketler cehennemine doğru evrilecek. Çünkü, doğayı sadece afet olduğunda ve katledilmek istendiğinde konuşuyoruz, korumaktan, kollamaktan hiç bahsetmiyoruz...
Bir gün bir yerde başınıza bir doğa felaketi gelirse, doğayı suçlamayın. Aklınıza doğanın bir sebep sonuç ilişkisiyle varolduğu gelsin, doğayı kalkınma odaklı, para kazanmanın bir aracı olarak kullananlar gelsin, HES’ler gelsin, siyanürle altın arayanlar gelsin, kömürlü termik santraller kuranlar gelsin, nükleer santraller kurmak isteyenler gelsin, yanlış hesaplanarak yapılmış otoyollar gelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder