Yüzde 1’in malı yüzde 99’un çenesini daha çok yoracak

Dünya artık bir sistem ve hak kavgasına doğru gidiyor. Bunun en çarpıcı örneği de Amerika’da yaşanıyor. Bir ayı aşkın bir süredir dünyanın en sembolik finans merkezinde “Biz yüzde 99’uz, bizi sömüren yüzde 1’e karşıyız” sloganı altında birleşen gruplar bir dizi protesto eylemi gerçekleştiriyor. ABD’de başkanlık seçimlerine bir yıl kala, eylemler Amerika’nın bütün şehirlerine dalga dalga yayılıyor. “Wall Street’i İşgal Et” adı altında toplanan bu sivil girişim, gelir dağılımındaki adaletsizliğe dolayısıyla zenginlere, finans kesiminin bonuslarla daha da şişkinleşen maaşlarına, topyekûn mali yapıya, borsaya, bankalara, serbest piyasa ekonomisine, adaletsizliği böylesine açığa çıkmış bir sisteme daha fazla boğun eğmemeye karar verdi. Dünyada olup biteni çok daha fazla takip eden, çok daha fazla bireyselleşmiş, haklarının ve özgürlüklerinin daha fazla farkında olan bu kitlelerin baş kaldırması aslında şaşırtıcı değil. Bizler Türkiye’de kendi içsel ve bölgesel dertlerimizden bir türlü başımızı alamamamızın da etkisiyle sadece Türk’ün Türk’e propangadasıvari söylemlerle “krizden etkilenmedik” plağını tekrar tekrar çalıyoruz.
Avrupa’da ve ABD’de başgösteren eylemlerde, en fazla seslendirilen “adil bir ekonomi” talebi. Mevcut yapıya, insanın değersizleştirilerek yerine doymak bilmeyen kazanç ve kar hırs konmasına daha fazla razı olmayan gruplar artık sokaklara döküldü. Katılımcılar arasında Başkan Barack Obama ve hükümetinin ekonomik politikalarını sorgulayanların, çevrecilerin, küresel ısınma karşıtlarının, sendikaların bulunması durumu iyice ilginçleştiriyor. Bu, artık Amerikan rüyasının da sonuna geldiğimize işaret ediyor. Temelde, yoksullaşan orta sınıfın bugünkü krize sebep olmadığında, dolayısıyla krizin bedelini de bu toplumsal kesimlerin ödememesi gerektiğinde birleşiyorlar. Son dere haklılar. Zira geçen hafta İsviçre bankası Credit Suisse tarafından bu haklılığı ortaya koyan son derece çarpıcı bir rapor yayımlandı. Küresel yetişkin nüfusun yüzde 8,7’si küresel servetin yüzde 82,1’ine sahip. Bankalardaki mevduatlar, menkul kıymetler, finansal varlıklar ve gayrimenkuller bu servetin hesaplamasına dahil ediliyor. Tabloda başka neler var? Ocak 2010 ve Haziran 2011 arasındaki dönemde toplam küresel refah yüzde 14 artışla 231 trilyon dolar olmuş. Bu 231 trilyon doların yüzde 38,5’i, serveti bir milyon doların üzerinde olan aşağı yukarı 30 milyon kişinin elinde bulunuyor. Bu sayı, dünyanın yetişkin nüfusunun sadece binde 6’sına denk geliyor. ABD’nin, 2016’da toplam hanehalkı refahı bakımından 81 trilyon dolarla ilk sırada yer almaya devam etmesi beklenirken, Çin’in aynı yılda toplam hanehalkı refahını ikiye katlayarak 39 trilyon dolara çıkarması ve Japonya’yı geçerek ikinci sıraya yerleşmesi öngörülüyor. ABD, 233 milyon yetişkinin sahip olduğu 58,1 trilyon dolarla küresel ligde birinci sırada oturuyor. Yetişkin başına ortalama servet 248 bin dolar. Küresel olarak bakıldığında, serveti bir milyon dolardan fazla olan kişilerin yüzde 34’ü ABD’de yaşıyor ve sayıları 10 milyonun üzerinde. Rapor, çarpıcı gerçekleri bir bir sıralarken, zenginin malı yoksulun ve orta sınıfın çenesini daha çok yoracak gibi görünüyor...


Troyka Atina’ya yerleşmeye kararlı

Gelelim komşu Yunanistan’a. Avrupa’nın, ekonomisini kurtarmak için milyarca avro para döktüğü ancak istediği gelişmeyi de bir türlü göremediği Yunanistan için bir süre önce dillendirilen bir nevi Düyun-u Umumiye modeli gerçek olabilir. 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı, dış borçlarını ödeyemeyince alacaklılarıyla anlaşma yoluna gitmiş, devletin vergi toplama ve alacaklılara ödeme görevi, İngiliz, Hollandalı, Alman, Fransız, İtalyan üyelerden oluşan Düyun-u Umumiye’ye verilmişti. AB, IMF ve Avrupa Merkez Bankası yetkililerinden oluşan Troyka Heyeti’nin son incelemeler sonrası yazdığı rapor tahmin edileceği üzere hiç iç açıcı değil. Rapor, Yunanistan’ın borcunun uzun vadede sürdürülebilir olması için bu ülkenin tahvillerini elinde bulunduran özel kesimin bu tahvillerde yüzde 60 kadar kaybı göze alması gerebileceğine işaret ediyor. AB’nin 21 temmuzda düzenlediği zirvede, Yunan tahvillerini elinde bulunduran bankalar ve finansal kuruluşlar, Yunanistan’ın borcunu yüzde 21 oranında silmeyi kabul etmişti. Bugünlerde Avrupa’da yapılacak zirvelerde alınacak son derece kritik kararlar merak konusu. Bu arada, To Vima gazetesinde yer alan bir habere göre, üç ayda bir Atina’ya incelemeler için gelen Troyka heyetinin sürekli denetleme yapabilmek için bir bina istedikleri belirtiliyor. Troyka, işi sıkıya almakta epey kararlı olmalı ki, sadece bina değil aynı zamanda gayrıresmî bir Troyka Bakanlığı’nın da kurulmasını istemiş. Avrupa’da da süreç “parayı verenin düdüğü çaldığı” bir döneme doğru hızla ilerleyecek gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder