Geçen hafta Avrupa Bölgesi liderleri biraraya geldikleri zirvede tarihî kararlar aldılar. Yunanistan’ın borcunun 100 milyar avrosunun silinmesinin yanı sıra 440 milyar avroluk Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun miktarının bir trilyon avroya çıkarılması, ayrıca tahvil ihraç edecek ve elde ettiği geliri ikincil piyasalarda Avro Bölgesi’nin sorunlu ülkelerinin tahvillerini satın almada kullanacak bir SPIV (özel amaçlı yatırım aracı) oluşturulması bu kararlardan bazıları. Bu, işin finansal ve teknik boyutu. İşin bir de sosyolojik ve toplumsal boyutu var ki, son derece dikkat çekici. Tüm bu tartışmaların etrafında geçen hafta zirve öncesi Alman Meclisi’nde Başbakan Angela Merkel’in bir açıklaması, borç krizinin ekonomik olmaktan çıkıp başka bir boyuta geçmek üzere olduğunu çok iyi anlatıyordu. Aynı zamanda bir “birlik, barış ve refah projesi” olarak nitelendirilen Avrupa Birliği’nin geleceğiyle de ilgili olan şu sözleri önemliydi: “Plan kabul edilmezse, Avrupa’da barış ve refah garanti edilemez. Bu nedenle avro çökerse Avrupa da çöker. Tüm dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük krizde, Almanya’nın sorumluluk alıp alamayacak kadar güçlü olup olmadığını izliyor. Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 50 yıl barış ve refah içinde yaşadık. Bundan sonraki 50 yıllık barış ve refah içinde yaşayacağımızı kimse garanti edemez. Avro biterse, Avrupa da biter deyişimin sebebi o.”
Avrupa’nın krizine yeni bir çözüm getirildiği havası yaratılan plan kabul edildi edilmesine, ancak pek çokları tarafından bunun da geçici olduğu ifade ediliyor. Çünkü, parasal birliğin temelinde üye ülkelerin maliye politikalarının ortak olmayışından tutun da büyüme sürecine yönelik adımlar atılması gerekliliğine kadar pek çok sorun mevcut. Almanya yanına aldığı Fransa ile üstlendiği sorumlulukla artık Yunanistan, İspanya, İtalya çevresinde süregelen krizi merkeze çekmiş durumda.
Çin’in tutumu belirleyici
Finansal çıkmazın en büyük kurtarıcısı olarak Çin görülüyor. Avrupa Birliği’nin ticaret yaptığı ülkelerin başında gelen Çin, aynı zamanda en fazla ABD Hazine tahvillerine sahip ülke. ABD’nin ardından AB de şimdi Çin’e kurtarıcı gözüyle bakıyor. Çin’in bir numaralı ticari ortağı AB. Yıllık ticaret hacmi 350 milyar avro. Çin 3,2 trilyon dolarlık toplam rezervinin 800 milyar dolarlık kısmını avro cinsi varlıklarda tutuyor. Avro Bölgesi kurtarma fonu EFSF’nin (Avrupa Finansal İstikrar Fonu) Başkanı Klaus Regling, Çin’in EFSF’ye yatırım yapması için müthiş bir çaba içinde. EFSF’nin, Çin’in istemesi halinde yuan cinsinden tahvil ihraç edebileceğini belirten Regling, Çinli yetkililerin onay vermesi halinde zor olsa da bunu düşünebileceklerini söyledi. Avrupalı liderler, EFSF’nin, birincil piyasada Avro Bölgesi tahvillerini satın alacaklara garanti vererek ya da Çin ve Brezilya’nın da arasında bulunduğu bazı ülkelerden fon sağlamak için oluşturulacak özel amaçlı yatırım aracı SPIV yoluyla büyütülebileceğini düşünüyorlar.
AB ekonomilerindeki kötüye gidişi fırsat bilen Çin, durumdan vazife çıkarmakta gecikmedi. Avrupa’ya yardıma hazır olduklarını söylemekte birlikte mesafeyi korumalarının altında, yapacakları yardım karşılığında almak istedikleri ticari imtiyazlar yatıyor. Özellikle, pazar ekonomisi statüsünün tanınması konusunda ısrarlılar. Bu statünün tanınması halinde Çin, damping suçlamalarından da kısmen kurtulacak. Dünya Ticaret Örgütü’nde başı sürekli serbest ticaret kuralları ihlal ettiği için derde giren Çin’in, bu yardımları karşılığında hatırı sayılır bir jest bekleyeceği aşikâr. Belli kota ve tariflerle Avrupa pazarının kapılarını zorlayan Çin, daha önce Yunanistan ekseninde ilerleyen krizle ilgili, “En büyük ticaret ortağımız AB’deki krize kayıtsız kalamayız ama bizden, borçlu ülkelerin kurtarılması beklenmesin” açıklaması yapmıştı. Şimdi, işin boyutları değişti. Devreye Almanya ve Fransa daha güçlü şekilde girdi. ABD yönetimini gevşek para politikası uygulayarak doların değerini düşürmekle suçlayan Çin’in, kendi açısından güçlü bir Avrupa ve avro istemesi çok doğal. Çin, şimdilik, kurtarma fonunu genişletme planının detaylarının ortaya çıkmasını bekleyeceğinin açıklayarak, temkinli durduğunu gösterdi. Asıl merak konusu, Avrupa borç krizinde daha fazla rol alması beklenen Çin’in Avrupa’dan hangi imtiyazları koparacağı olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder